29 Kasım 2008 Cumartesi

Şeytanın Gururu Onu Kıyamete Kadar İnkara Sürüklemiştir

Gurur ve enaniyet, nefsini ilahlaştırıp yüceltmek, dünyada insanın en büyük imtihan konularından biridir. Allah, gurur ve büyüklenmeyi, inkar edenler ve küfre sapanların bir özelliği olarak Kuran’da bildirmektedir:

"Hayır; o inkar edenler (boş) bir gurur ve bir parçalanma içindedirler." (Sad Suresi, 2)

Gururunu yüceltmek isteyen kişi, sevdiği her şeyi gözden çıkarmış demektir. Büyüyüp yücelmek için her şeyi göze alır, aksileşir, çirkinleşir, Kuran’a aykırı hareket etmiş olmanın ruhsuzluğunu ve negatifliğini yaşar. Karşısındaki insana olan sevgisini kendi gururu için bir çırpıda harcayabilir. Ama en önemlisi, gururunu Allah’a olan sevgisine tercih etmesidir. Allah’ın rızasını kaybetmeyi göze alarak gururunda inat eder. Kendi nefsini yüceltip ilahlaştırarak, aslında Allah’a karşı kesin tavır almış olur.^

Kendini yücelterek, Allah’ın rızasını ve cennetteki mekanını gözden çıkarmış olan ve bu uğurda dünya hayatı boyunca insanları saptırmaya azmetmiş bulunan şeytan, bu konuya açık bir örnektir. Allah ayetlerinde şeytanın durumunu şöyle tarif etmiştir:

"Hani Rabbin meleklere demişti: "Ben, kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan bir beşer yaratacağım."
"Ona bir biçim verdiğimde ve ona Ruhum'dan üfürdüğümde hemen ona secde ederek (yere) kapanın."
Böylece meleklerin tümü, topluca secde etti.
Ancak İblis, secde edenlerle birlikte olmaktan kaçınıp-dayattı.
Dedi ki: "Ey İblis, sana ne oluyor, secde edenlerle birlikte olmadın?"
Dedi ki: "Ben, kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan yarattığın beşere secde etmek için var değilim."
Dedi ki: "Öyleyse ondan (cennetten) çık, çünkü sen kovulmuş-bulunmaktasın."
"Ve şüphesiz, din gününe kadar lanet senin üzerinedir."
Dedi ki: "Rabbim, öyleyse onların dirileceği güne kadar bana süre tanı."
Dedi ki: "Öyleyse, sen (kendisine) süre tanınanlardansın."
"Bilinen günün vaktine kadar."
Dedi ki: "Rabbim, beni kışkırttığın şeye karşılık, andolsun, ben de yeryüzünde onlara, (sana başkaldırmayı ve dünya tutkularını) süsleyip-çekici göstereceğim ve onların tümünü mutlaka kışkırtıp-saptıracağım."
"Ancak onlardan muhlis olan kulların müstesna."
(Hicr Suresi, 28-13)

Şeytanın enaniyeti, gururun nasıl büyük bir bela olduğunun işaretidir. Gururunu Allah’ın sevgisine ve O’nun verdiği nimetlere tercih etmesi, gururunun şiddetinden dünyanın ömrü boyunca insanları saptırmak istemesi, bunu, Allah’ın dilemesi dışında açıkça ve kesin olarak cehenneme gire ceğini bile bile yapması, bu belanın şiddetini anlamak bakımından önemlidir.

Şeytanın örneği, gururunu seven bir insanın sevmeyi bilmediğini ortaya koyan bir gerçektir. Sevdiğini harcamaya yönelik bir sistem içinde huzur, güvenlik, dostluk, vefa, kardeşlik, sadakat gibi duygulara kuşkusuz ki yer yoktur. Sevdiğini gururu uğruna gözden çıkarmaya hazır bir insan için aslında çevresinde gerçek anlamda kimse yoktur. Kendi nefsi ve ilahlaştırdığı gururu dışında yapayalnızdır.
Yüce Rabbimiz, insanları bu tehlikeye karşı uyarmış ve şeytanın insanı nasıl yalnız bırakacağını ayetinde belirtmiştir:

"Çünkü o, gerçekten bana geldikten sonra beni zikirden (Kur'an'dan) saptırmış oldu. Şeytan da insanı 'yapayalnız ve yardımsız" bırakandır." (Furkan Suresi, 29)

Nefsini yüceltmek isteyen, mutlaka Allah’ın katında küçük düşmüştür. Allah, böyle insanları ahirette küçük düşmüşler olarak kılar, dilerse dünyada da karşılığını verebilir. Rabbimiz, büyüklendiği için cennetten kovduğu şeytanın aslında küçük düşenlerden olduğunu ayetinde açıklamıştır:

"(Allah:) "Öyleyse oradan in, orda büyüklenmen senin (hakkın) olmaz. Hemen çık. Gerçekten sen, küçük düşenlerdensin." (Araf Suresi, 13)

Allah’ın övdüğü güzel ahlak, nefsini temize çıkarmayan, kendi büyüklük gururunun hiçbir zaman esiri olmamış, her şeyi Allah’ın verdiğini ve Allah’a muhtaç olduğunu bilen, kendi aczinin farkında olan bir ahlaktır. Tüm bunları sürekli aklında tutan bir insan kendini büyük göremez, kendisine Rabbimizden verilmiş olan nimetlere sahip çıkıp nefsini yüceltemez, aczini unutarak büyük ve yüce bir insan olduğuna kanaat getiremez. Böyle bir insan Allah’ın dostudur, Allah’a sürekli şükredicidir. Allah’a muhtaç olduğunu ve Allah’ın yardımı, rızası ve sevgisi ile güzel bir hayat yaşayabileceğini ve ahirette en güzelini umabileceğini bilmektedir. Allah’ın rızası ve dostluğu onunladır, zaten bunun dışında kuşkusuz ki hiçbir şeye ihtiyacı yoktur. Böyle bir bilinçle yaşayan bir insan, sevmeyi, vefayı, nimetin değerini elbette ki en iyi bilendir. Yüce Allah, bir ayetinde şöyle buyurur:

"Eğer Allah size yardım ederse, artık sizi yenilgiye uğratacak yoktur ve eğer sizi 'yapayalnız ve yardımsız' bırakacak olursa, O’ndan sonra size yardım edecek kimdir? Öyleyse mü'minler, yalnızca Allah'a tevekkül etsinler." (Al-i İmran Suresi, 160)

'Tanrı’yı Avrupa’ya geri getirdiniz'


Katolik dünyasının kalbi Vatikan’dan görülmemiş açıklama. Papalık Dinlerarası Diyalog Kurulu Başkanı Kardinal Jean-Louis Tauran, ’Tanrı’yı Avrupa’daki toplumsal alana geri getirdikleri’ için Müslümanlara teşekkür etti.

VATİKAN’ın resmi gazetesi L’Osservatore Romano’ya açıklama yapan Papalık Dinlerarası Diyalog Kurulu Başkanı Kardinal Jean-Louis Tauran dinin günümüz Avrupası’nda daha önce olduğundan daha fazla konuşulup yazıldığını söyleyerek, "Bu, Müslümanların sayesindedir. Avrupa’da önemli bir azınlık olan Müslümanlar toplumda Tanrı’ya da yer isteyenler arasındadır" dedi. Kardinal Jean-Louis Tauran, farklı inançlara sahip olanların dinlerarası diyalogdan başka seçeneklerinin olmadığını vurguladı. Tek bir inanca sahip hiçbir toplumun olmadığının altını çizen Tauran’ın memleketi Fransa Avrupa’da en fazla Müslüman azınlığın yaşadığı ülke.

PAPA’YA DÜZELTME Mİ

Tauran’ın açıklamalarının, Papa 16. Benedikt’in geçen hafta İtalya’nın eski Senato Başkanı Marcello Pera’nın ’Hristiyan Olduğumuzu Neden Söylemeliyiz’ kitabıyla ilgili yazdığı mektupta sarf ettiği, "Dar anlamda dinler arası diyalog mümkün değildir" sözlerine bir tür düzeltme olduğu yorumu yapılıyor.

Dinlerin ’diyaloğa mahkum’ olduğunu belirten Kardinal, diğer dinlerle diyaloğa girmenin ’inancından vazgeçmek’ olmadığını ’diğer dinlerin pozitif yanlarını öğrenmek’ demek olduğunu kaydetti. Tauran, "Tanrı tüm dinlerde, onu içtenlikle arayanların ruhlarında iş başındadır. Dinlerarası diyalog da Tanrı yolunda olanları bir araya toplar" ifadelerini kullandı.

http://www.hurriyet.com.tr/dunya/10467794.asp?gid=200

26 Kasım 2008 Çarşamba

Bu Gerçeği Mutlaka Çok İyi Anlamalısınız!

İnsan, kendi dünyasına yalnızca elips şeklindeki ekranın içinden bakar. Gözünü kapattığında ise bu dünya tamamen yok olur. Gözünü eliyle hareket ettirdiğinde, karşısındaki koskoca binalar, araçlar da hareket eder. Eğer muhattap olduğu şey maddenin gerçeği olsa, kuşkusuz ki koskoca binaları, araçları tek bir el darbesiyle hareket ettirebilmesi mümkün olmayacaktır. Göze yapılan küçük bir parmak darbesinin bu devasa dünyayı hareket ettirebilmesinin tek sebebi, insanın maddenin dışarıda var olan gerçeğiyle değil yalnızca beyninde oluşan görüntüsü ile muhattap olmasıdır.

Maddenin dışarıdaki aslını bilmeniz imkansızdır. Beyninizde sizin için yaratılan dünyada ise hiçbir şeyin sertliği yoktur, kokusu, rengi yoktur. Hiçbir şeyin derinliği de yoktur, her şey iki boyutlu tek bir satıh üzerinde, birkaç santimetrekarelik bir alanda, birer elektrik sinyali uyarısının sonucu olarak oluşur. Bunu oluşturan, bir madde olarak insana sunan, ruha algılatıp onda hissiyat yaratan, alemlerin Rabbi olan Allah’tır.^

İnsan, bu ekranın içinde yaratılan her şeye çok çabuk aldanır. İnsan, maddenin dışarıdaki gerçeğine ulaşamaz. Beynindeki görüntü bir hayal olarak yaratılır ve gerçekte beyninde yaratılanların var olup olmadıklarını da bilmez. Fakat buna rağmen, bunların tümünün varlığından tereddüt etmeksizin emin olur. Çünkü beyninde yaratılan görüntü çok nettir; bir televizyon ekranında elde edilemeyecek kadar nettir. Beyinde yaratılan ses çok nettir. Hiçbir müzik aleti bu kalitede ses üretememektedir. Sesin geldiği bir yer vardır. Öyleki ses, yalnızca beyinde yaratılıyor olmasına rağmen, size seslenen kişinin sizden metrelerce uzakta ve arkanızda olduğuna emin olursunuz. Oysa o, beyninizde oluşan renkli ve hareketli dünyanın bir parçasıdır ve yalnızca elektrik sinyallerinden ibarettir. Görüntü gibi, sesin de dışarıdaki aslına ulaşmanız mümkün değildir. Beyinde yaratılan dünya, o kadar gerçekçi, o kadar kalitelidir ki, insanların büyük bir çoğunluğu, bunun birer görüntüler bütünü yani birer hayal olduğu konusunda bir türlü ikna olamazlar. Ama gerçek böyledir.

Bu, Allah’ın üstün yaratma sanatıdır.

İnsanların bir kısmı, dışarıdaki maddesel dünya ile muhattap olduklarını zannederek ciddi şekilde yanılır. Ve yalnızca beyinlerinde oluşan hayali dünyayı delil getirmeye çalışarak Allah’a karşı bir mücadele içine girerler. Varlıkların “yaratılmamış” olduğunu iddia edecek dereceye gelir, maddesel unsurların yoktan var etme gücüne sahip olduklarını iddia edebilirler. Oysa bu kişiler, dışarıda var olan maddesel unsurların hiçbirine hiçbir şekilde ulaşamamaktadırlar. Yalnızca kendileri için yaratılan bir hayal ile muhataptırlar. Beyinde elektrik sinyallerinden oluşan bir dünyanın içinde yaşamaktadırlar. İnsan, yalnızca ve yalnızca Allah’ın kendisi için belirlediği kadarını görebilir, o kadarını algılayabilir. Ve dünyası bundan ibarettir. Bunun dışına, Allah’ın dilediği kadarının dışına, asla ulaşamaz.

Yüce Rabbimiz bir ayetinde şu şekilde buyurmaktadır:

"Allah... O'ndan başka İlah yoktur. Diridir, kaimdir. O'nu uyuklama ve uyku tutmaz. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur. İzni olmaksızın O'nun Katında şefaatte bulunacak kimdir? O, önlerindekini ve arkalarındakini bilir. (Onlar ise) Dilediği kadarının dışında, O'nun ilminden hiçbir şeyi kavrayıp-kuşatamazlar. O'nun kürsüsü, bütün gökleri ve yeri kaplayıp-kuşatmıştır. Onların korunması O'na güç gelmez. O, pek yücedir, pek büyüktür." (Bakara Suresi, 255)

Hicri 13. yüzyılın değerli İslam alimi Bediüzzaman Said Nursi, bu gerçeği şu sözlerle ifade etmiştir:

DÖRDÜNCÜ REMİZ: Ey dünyaperest insan! Çok geniş tasavvur ettiğin senin dünyan, dar bir kabir hükmündedir. Fakat o dar kabir gibi menzilin duvarları şişeden olduğu için, birbiri içinde in’ikâs edip (yansıyıp), göz görünceye kadar genişliyor. Kabir gibi dar iken, bir şehir kadar geniş görünür. Çünkü o dünyanın sağ duvarı olan geçmiş zaman ve sol duvarı olan gelecek zaman, ikisi mâdum (yok) ve gayr-ı mevcut oldukları halde, birbiri içinde in’ikâs edip (yansıyıp) gayet kısa ve dar olan hazır zamanın kanatlarını açarlar. Hakikat hayale karışır; mâdum (mevcut olmayan, yok olan) bir dünyayı mevcut zannedersin.

Bu gerçeğin anlaşılması son derece önemlidir. Çünkü bu gerçek anlaşıldığında insan, kendi dünyasını oluşturan her şeyin Allah’ın eseri olduğunu, Allah’tan geldiğini, kendisi için özel olarak Allah tarafından o anda, özenle ve ilgi ile yaratıldığını fark edebilecektir. Bu gerçeği anladığı takdirde, gördüğü her şey, eline aldığı bir bardak, oturduğu koltuğun rahat yastığı, televizyonunun kanallarını değiştiren bir kumanda, tabağını üzerine koyduğu bir sehpa, kısacası her şey sürekli olarak kendisine Allah’ı hatırlatacak, Rabbimiz’in üstün sanatını gösterecektir. Çünkü bütün bu görüntüler, o anda Yüce Allah tarafından yalnızca o kişi için özel olarak yaratılmaktadır. Allah’tan bir ikram ve nimet olarak ona sunulmaktadır.

İnsan, bunu anladığı zaman, artık elindeki tabağı yapanın aslında bir fabrika olmadığını, tabağın, beyninde onun için yaratılan dünyada Yüce Rabbimiz tarafından yaratıldığını anlayacaktır. Beyninde oluşan görüntüde o an herhangi bir fabrika yoktur. Elindeki tabak ona hazır olarak gelmiş, bu görüntü içinde hazır olarak yaratılmıştır. İşte bu büyük bir mucizedir. Allah, sürekli olarak insana, ihtiyacı olan her şeyi yaratmakta, ikram etmekte, sunmaktadır. Ve Allah tüm bunları sebeplerden bağımsız olarak var etmektedir. Fabrika da, laboratuvar da insanın beynindeki ekranda insan için özel olarak yaratılmış olduğundan, bunların tümü Allah’ın yarattığı görüntü bütünün birer parçasıdırlar. Bunların tümü, Allah’ın lütfettiği, Allah’ın insan için yarattığı dünyaya aittir. Allah dilemedikçe, insanın bunun ötesine ulaşması mümkün değildir.

Bu gerçeği anlamanız son derece önemlidir. Eğer beyninizde oluşan dünyanın dışarıda bir yerlerde oluştuğunu ve (Allah'ı tenzih ederiz) Allah’tan bağımsız olduğunu düşünürseniz, bunları (gördüğünüz her görüntüyü Allah’ın an an yarattığı gerçeğini) anlayamaz ve çok büyük bir yanılgıya düşersiniz. Dışarıda var olan fabrikanın aslına ulaşamayacağınızı, bunun sizin yalnızca zihninizde yaratılmakta olduğunu unutursanız, bu anlatılanları mucize olarak görmeniz ve anlatılanları kavramanız güçleşir.

Fakat eğer sizin dünyanızı meydana getiren tüm görüntülerin, beyninizde bir ekranda oluşturulduğunu, maddenin dışarıdaki aslına hiçbir zaman ulaşamayacağınızı fark ederseniz, o zaman bu görüntü dahilinde yaratılan her şeyin Allah’ın eseri olduğunu görebilirsiniz. Bu görüntülerin yalnızca sizin için yaratılmış oluğunu, Allah’ın rahmetinden, sevgisinden ve korumasından dolayı sürekli size nimetleri sunmakta olduğunu daha iyi anlayabilirsiniz. Bunu anladığınızda, Allah’ın Yüce Kudretini takdir edebilir, nimetlerin değerini daha iyi görebilir, daha önce hiç fark etmediğiniz şeylerin ne kadar gerekli ve değerli olduğunu ve sizin için sürekli olarak yaratılmakta olduğunu daha iyi anlayabilirsiniz.

Hiç durmaksızın Allah’ın koruması ve nimeti altında yaşarız. Allah insanlara güzellik ve bereket sunar. Allah’ın Yüce Kudreti, merhameti ve sevgisi kesintisiz olarak üzerimizdedir. Beynimizin içinde kusursuzca, kapsamlı ve güzelliklerle dolu olarak yaratılmış olan dünyamız, bize Allah’ın lütfudur. Bizleri de, yaşadıklarımızı ve gördüklerimizi de, nimet olarak bize gelenleri de, hislerimizi ve düşüncelerimizi de Allah yaratır. İşte bu nedenle sevilmeye, övülmeye, yüceltilmeye layık olan tüm alemlerin Sahibi ve Yaratıcısı olan, lütfu geniş olan Yüce Rabbimiz Allah’tır.

"Şüphesiz, senin Rabbin, insanlara karşı büyük lütuf (fazl) sahibidir, ancak insanların çoğu şükretmiyorlar." (Neml Suresi, 73)

24 Kasım 2008 Pazartesi

Gizlenen Kara Klanın Sinsi Taktiklerinden Biri: Komplo

İnkarcıların iman edenlerin aleyhinde komplolar kurdukları Kuran'da bildirilen bir gerçektir. Allah Kuran'da inkarcıların komplocu karakterlerine dikkat çekmiştir. Pek çok ayette insanları Allah'tan ve din ahlakından uzaklaştırmak için tuzaklar kurup planlar yaptıkları haber verilmiştir. Allah, Enam Suresi'nin 123. ayetinde şöyle buyurmuştur:

”Böylece Biz, her ülkenin önde gelenlerini -orada hileli-düzenler kursunlar diye- oranın suçlu-günahkarları kıldık. Oysa onlar, hileli-düzeni ancak kendilerine kurarlar da bunun şuuruna varmazlar.”(Enam Suresi, 123)

Allah Kuran'da, "Buna (ayetlerime) karşı büyüklük taslayarak; gece vakti de hezeyanlar sergiliyordunuz." (Müminun Suresi, 67) ayetiyle inkarcıların geceleri yaptıkları gizli toplantılara dikkat çekmiş ve bu toplantılarda iman edenler aleyhine çeşitli komplolar planlandığını, tuzaklar kurulduğunu bildirmiştir.^ Gizli toplantıların çoğunda hayır olmadığı ve bu toplantılarda genellikle huzuru ve düzeni bozacak ve insanlara zarar verecek girişimlerin konuşulduğu Allah'ın bildirdiği bir başka gerçektir. (Nisa Suresi, 114; Mücadele Suresi, 9-10) İnkarcıların gizli gece toplantılarını tercih etmelerinin nedenlerinden birisi ise, gecenin karanlığının yaptıklarını örtüp gizleyeceğini düşünmeleri, böylece deşifre olma ihtimallerinin daha az olduğuna inanmalarıdır. Oysa bu toplantıları yapanlar gecenin en karanlık saatini de seçseler, hiç kimsenin bilmediği en ücra ve gizli mekanlarda da buluşsalar, Allah onların yaptıkları planı en ince ayrıntısına kadar bilendir. Ve onlar insanların aleyhine bir tuzak kurarlarken, Allah da onların tuzaklarını altüst edecek kusursuz bir plan kurmaktadır. Allah bir ayette şöyle bildirmiştir:

”Onlar, insanlardan gizlerler de Allah'tan gizlemezler. Oysa O, kendileri, sözden (plan olarak) hoşnut olmayacağı şeyi 'geceleri düzenleyip kurarlarken' onlarla beraberdir. Allah, yaptıklarını kuşatandır.” (Nisa Suresi, 108)

Komplo kurmak kara klanın en başarılı olduğu ve "tehlike gördüğü" anlarda en sık başvurduğu yöntemlerdendir. Düzenledikleri gizli toplantılarda kendileri ve sistemleri için oluşabilecek tehlikeleri bertaraf etmek için ince planlar kurarlar. Kurdukları tuzağın eksiksiz olarak işlemesi için gerekli gördükleri tüm tedbirleri alırlar. Komplolarının hedefe ulaşabilmesi için gerektiğinde suni ve sahte deliller oluşturabilir, yalancı şahitler aracılığı ile akıl almaz senaryoları hayata geçirebilirler. Bu amaçla kullanılabilecek kişileri bulmak klan liderleri için hiç zor değildir. Çünkü klan içinde, ihtiyaç olduğunda kullanılmak üzere yeterince insan barındırılmaktadır.

Geçmişte yaşamış olan müminlerin hayatlarında, kara klanın kendileri aleyhine kurdukları komploların pek çok örneği vardır. Müşrikler, Peygamber Efendimiz (sav)'i yurdundan çıkarmış ve hayatına kasteden tuzaklar kurmuş; Hz. İbrahim'in toplumu onu ateşe atmış; Firavun Hz. Musa'yı çeşitli tehditlerle yıldırmaya çalışmıştır. İnkarcıların, Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) aleyhinde kurdukları tuzakları Allah bize Kuran'da şöyle haber vermektedir:

”Hani o inkar edenler, seni tutuklamak ya da öldürmek veya sürgün etmek amacıyla, tuzak kuruyorlardı. Onlar bu tuzağı tasarlıyorlarken, Allah da bir düzen (bir karşılık) kuruyordu. Allah, düzen kurucuların (tuzaklarına karşılık verenlerin) hayırlısıdır.” (Enfal Suresi, 30)

Kuşkusuz geçmişte olduğu gibi günümüzde de iman edenler, Allah yolunda çaba gösterenler, din düşmanı ideolojiler ile fikri alanda mücadele yürütenler inkarcıların çeşitli komploları ile karşı karşıya kalabilirler. İman edenlerin çeşitli denemelerden geçirilecekleri Allah'ın bir vaadidir. Geçmişte müminler için nasıl tuzaklar kurulduysa bunların bir benzeri bugün de kurulabilir. Bunlar samimi olarak Allah'a iman eden kimseler için büyük bir hayır ve güzel bir müjdedir. Dolayısıyla müminler kara klanın faaliyetlerini de bu bakış açısıyla değerlendirirler. Üstelik iman edenler, insanların en gizli olduğunu sandıkları anlarda dahi, Allah'ın kendilerine şahit olduğunun ve Allah'ın bilgisi dışında kimsenin kimseye komplo kuramayacağının, plan yapamayacağının ve bu planları hayata geçiremeyeceğinin bilincindedirler. Allah bir ayette herşeyden haberdar olduğunu şöyle bildirmektedir:

”Allah'ın göklerde ve yerde olanların tümünü gerçekten bilmekte olduğunu görmüyor musun? (Kendi aralarında gizli toplantılar düzenleyip) Fısıldaşmakta olan üç kişiden dördüncüleri mutlaka O'dur; beşin altıncısı da mutlaka O'dur. Bundan az veya çok olsun, her nerede olsalar mutlaka O, kendileriyle beraberdir. Sonra yaptıklarını kıyamet günü kendilerine haber verecektir. Şüphesiz Allah, herşeyi bilendir.” (Mücadele Suresi, 7)

Bir Klan Örneği: Semud Kavminin Dokuzlu Çetesi

Dokuzlu çete olarak Kuran'da bildirilen grup, klan yapılaşmasının önemli örneklerinden biridir. Allah, Hz. Salih Peygamber'in döneminde yaşamış olan bu klanın yaptığı plana ve Hz. Salih aleyhinde kurduğu tuzağa dikkat çekmiştir. Bu grubun üyelerinin en önemli özelliği kötülük ve bozgunculukta iş birliği yapmalarıdır. Hz. Salih, içinde yaşadığı toplumu Allah'a iman etmeye, Allah'ın emirlerine uymaya ve O'nun sınırlarını korumaya defalarca davet etmiştir. Ancak onlar bu çağrılara uymamışlar, üstelik Hz. Salih'e karşı son derece saldırgan bir tutum sergilemişlerdir. Hz. Salih'in din ahlakını yaymak için gösterdiği çabanın, kendi menfaatlerini zedeleyeceğini düşündükleri için de Hz. Salih'e karşı planlar yapmışlardır. Tuzak kurucuların başında ise, dönemin kara klanlarından 'dokuzlu çete' gelmektedir. Dokuzlu çetenin kurduğu tuzak, Kuran'da şöyle bildirilmiştir:

”Şehirde dokuzlu bir çete vardı, yeryüzünde bozgun çıkarıyorlar ve dirlik-düzenlik bırakmıyorlardı. Kendi aralarında Allah adına and içerek, dediler ki: "Gece mutlaka ona ve ailesine bir baskın düzenleyelim, sonra velisine: Ailesinin yok oluşuna biz şahid olmadık ve gerçekten bizler doğruyu söyleyenleriz, diyelim."(Neml Suresi, 48-49)

Dokuzlu çetenin Hz. Salih'e karşı tuzak hazırlarken buna dair "Allah adına" and içmeleri çok dikkat çekici bir durumdur. Ayetteki bu ifade, çete üyelerinin kendilerini, kendi çarpık mantıkları içinde dindar gördüklerini veya en azından dindar gözüken bir üslup kullandıklarını göstermektedir. Bu gerçek günümüzde de kara klanın üyelerinin kimi zaman dindarlık iddiasında bulunabileceğini, hatta iman edenlere karşı yaptıkları saldırılarda sahte bir dindar söylem kullanabileceklerine işaret olabilir. (En doğrusunu Allah bilir.)

Dokuzlu çetenin kurduğu hileli düzen, tarih boyunca iman edenlere kurulan tüm tuzaklarla aynı akıbete uğramıştır. Yüce Allah, kurmakta oldukları bu tuzağı onların aleyhine çevirmiştir. Bu durum tarih boyunca hiçbir klanın planlarında başarıya ulaşamadığının, bundan sonra da ulaşamayacaklarının önemli delillerinden biridir. Allah onlara verdiği karşılığı şöyle haber vermektedir:

”Onlar hileli bir düzen kurdu. Biz de (onların hilesine karşı) onların farkında olmadığı bir düzen kurduk. Artık sen, onların kurdukları hileli-düzenin uğradığı sona bir bak; Biz, onları ve kavimlerini topluca yerle bir ettik. İşte, zulmetmeleri dolayısıyla enkaza dönüşmüş ıpıssız evleri. Şüphesiz bilen bir kavim için bunda bir ayet vardır.” (Neml Suresi, 50-52)

Bu makale, Önce Vatan gazetesinde 07 Kasım 2008 tarihinde yayınlanmıştır.

21 Kasım 2008 Cuma

Michael Jackson Müslüman oldu, adını da Mikail olarak değiştirdi.

50 yaşındaki süperstar, tam da bir Arap şeyhi tarafından dava edilmiş Londra Yüksek Mahkemesi'nde yargılanırken din değiştirip, Müslüman oldu.

Adı verilmeyen gizli bir tanığın anlattıklarına göre, Jackson önceki gece bir imamı evine davet etti ve merasimin ardından Şahadet getirerek Müslüman oldu. İsim olarak önce Mustafa ismi önerildi ama O, hem dört büyük melekten biri olduğu için hem de ismine yakın olduğu için Mikail ismini seçti.

En yakın dostları olan şarkı sözü yazarı Dawud Wharnsby Ali (David Wharnsby) ve yapımcı Idris Phillips'in de (Phillip Bubal) teşvikleriyle önce inançlarını tartıştılar daha sonra Jackson Müslüman olmaya karar verdi.

İlk tebriğini Efsane sanatçı Yusuf İslam'dan alan Mikail Jackson, tüm gereklilikler bittikten sonra Mekke yoluna düşecek.

Ancak en çok merak edilen İslam dinini kabul ettiyse, İslam'ın gereklerini nasıl yerine getireceği?

http://www.internethaber.com/news_detail.php?id=166707&interstitial=true

17 Kasım 2008 Pazartesi

Mehdi'nin Ordusu Hazır mı?

Ben Tebliği Okuyalım Derim.

Okumadan Dinlemeden İman Ettim Denemez.

Kuran-ı Kerim okuyalım.

ABD yeni başkanını seçti arkadaşlar. Kimi olayı sembolik ve simgesel değerlendirdi, kimi ise değersel ve etik… Kimi global bir mesele derken birileri de bırakın bu işleri Türkiye’deki kriz ne olacak dedi.

En çok dikkatimi çeken ise birilerinin Mehdi’nin ordusunun hazır olduğundan ve bunun başlama borazanı niteliği taşıdığından bahsedişi oldu. Ahir zamanda dünyanın en güçlü devletinin(!) başına, annesi ya da babası Müslüman olan birinin geçeceği ve bununda obama olduğu kehaneti… Bir hocam bana telefon açarak şunu sordu;

-Sen dinler tarihi araştırmaları yaptın üniversitede iken Obama’nın babasının Gnostik olduğu söyleniyor? Gnostik nedir? Diye sordu.

Bende;

-Değerli hocam biri Müslüman biri Hıristiyan biriside Sabii diyor. Gerçeği bilmek gerçekten önemli mi dediğimde, kesinlikle önemli diyor.

-Ama biz ne yaparsak yapalım karanlıkta direğe toslayan adam misali gerçeği ne bilişim ortamında nede Obama’nın ağzından ya da yaptıkları icraatlarından öğrenemeyeceğiz. Çünkü şah tek adım atabilir. Mesele atın, filin, kalenin ve diğerlerinin atacağı adımlar olacaktır ve bunu şah organize etmeyecek oyunu oynayan yönetecektir. Olup bitenlerin faturası dünyaya kesilirken, gerçek; bu yüzyılda acı olacaktır.

Sabilik ne imiş? Bakalım isterseniz; İslam dini ile benzerlikleri var mı?

Gnostik Bir Din: Sabilik Bazıları İslam ile karıştırmasın!

Sabilik, Kuran-ı Kerim’de adı geçen dinlerden biridir. Mensubu az da olsa Sabilik, yaşayan dinlerdendir. Sabiliğin tarihi M.Ö. 2000’li yıllara kadar inmektedir. Nasıl doğduğu, kim tarafından kurulduğu veya yayıldığı ne t olarak bilinmemektedir.

Sabiler, günümüzde, Irak’ta, Fırat ve Dicle Irmağının birleştiği bölge ile İran’ın Irak’a yakın kısımlarında, Karun ırmağı boylarında yaşamaktadırlar. Bunun yanında Bağdat ve Basra gibi şehirlerde de dağınık olarak bulunmaktadırlar.

Sayıları oldukça az olan sabiler “kapalı toplum yapılarını” sürdürmektedirler. Bir din kurucusu ve peygamber söz konusu olmamakla birlikte, Sabilik de Hz.Yahya, önemli bir isimdir. Sabiler geniş bir dini edebiyata ve kaynağa sahiptir. Kutsal kitapları Ginza’dır ve dil Mandencedir. Konuşma dilleri Arapça olan Sabilerden, kutsal kitap dilini bilen oldukça azdır

Sabiliğin inanç esasları ”sır dinleri”ne ait özellikleri taşımaktadır. Sabilik de bütün varlıkları yaratan bir “yüce varlık” inancı vardır. Bu temel öğreti, “Hayat” inancıdır. Sabilikte birbirine zıt iki güç ve bu güçlerin birbirleriyle rekabeti söz konusudur. Bunlarda biri ışığı, diğeri de karanlığı temsil etmektedir. Sabilikte ölüm, bir yok oluş değil, yeni bir hayatın başlangıcıdır. Dünya hayatının sonunda “Kıyamet Hayatı” başlayacaktır. Kıyametten sonra genel bir hesap dönemi bulunmaktadır.

Sabilikte insanı kurtuluşa götürecek yol, “ilahi bilgi”yi elde etmektir. Bu nedenle Sabilerin başlıca görevlerinden biri vaftizdir. Bunun da akarsu da yapılması önemlidir. Sabilikte namaz, duadan ibarettir. Dua, Sabilerin bütün hayatını kuşatmaktadır. Dua, “Yüce Hayat”ın ismiyle diye başlar, “Hayat Yücedir” ifadesiyle biter, sabilerin kıblesi kuzeydir.

Sabilikte canlı kurban geleneği vardır. Koç ve güvercin kesilerek bu ibadet yapılır. Günah ve kötülüklerden uzak durmak için oruç tutulur. Sadece rahiplerin girebildiği, sembolik yapılar şeklinde mabetleri vardır. Sabilikte rahiplik vardır. Sabilikte alkollü içkiler yasaktır. Kendiliğinden veya başka bir hayvan tarafından kesilen hayvanların eti yenilmemektedir. Sabilerde kutsal günler ve bayramlar vardır. Bazı günler kutsal kabul edilirken, bazıları uğursuz sayılmaktadır.

ÂLİMLERİN MEHDİ HAKKINDAKİ GÖRÜŞLERİ (Kaynaklı)

Hazreti Mehdi, Ahir zamanda gönderileceği Peygamber Efendimiz tarafından
müjdelenmiş olan, Müslümanları zulüm ve sıkıntı ortamından kurtaracak,
yeryüzündeki fitneleri ortadan kaldıracak, tüm dünyaya barış, adalet,
bolluk, huzur, mutluluk ve refah getirecek kutlu bir şahıstır.
Peygamberimiz'den aktarılan sahih rivayetlere göre Hz. Mehdi, çeşitli
hurafelerle, batıl inanç ve uygulamalarla aslından uzaklaştırılmış olan dini
özüne döndürecek, Hz. İsa ile buluşacak, Allah'ın izniyle yegane hak din
olan İslam'ı yeryüzüne yerleşik kılacaktır.

"Mehdi", kelime olarak, "hidayete ermiş, hidayet bulmuş kişi" anlamına gelir
( İslam Ansiklopedisi, "Mehdi", c. 5, s. 149 ). Dini literatürde ve halk
arasında ise peygamberimizin Ahir zamanda geleceğini müjdelediği mübarek
zatın ismi olarak geçmektedir. Bir İslami kaynakta kelimenin tanımı şöyle
yapılmaktadır:

"Mehdi": Allah'ın hakikaten hak yoluna götürdüğü kimsedir. Bu sözcük,
isimler arasında o kadar çok kullanılmıştır ki bilinen isimlerden olmuştur.
Peygamber'in ahir zamanda geleceğini müjdelediği kimse bu isimle
adlandırılmıştır. ( İbn'ül-Esir el-Cezeri, "en-Nihaye fi Garib'il-Hadisi
ve'l-Eser", c. 4, s. 244 )

Bir başka kaynakta da Mehdi hakkında şöyle bir açıklama yer almaktadır:

"Mehdi Allah'ın hak yola erdirdiği kimsedir. Mehdi Peygamber'in (SAV) ahir
zamanda geleceğini müjdelediği, kendi ailesinden olan kimsenin adıdır.
Yeryüzünü adalet ve eşitlikle dolduracak; zulüm ve haksızlıkla dolmuş iken.
O Konstantiniyye'de (El-Müncid Fi'l-A'lam) Mesih ile birlikte olacak. Arab'a
ve Arap olmayan herkese hükmedecek, Deccal'i öldürecek... Onun zuhur
edeceğini dost ve düşman inkar etmiştir. Onun kıyamına dair rivayetler
tevatüre ulaşmıştır. Allah'ım! O'nun zuhurunu çabuklaştır..." ( Fahrettin
et-Türeyhi, Mecma'ül-Bahreyn ve Matla'ün-Nayyireyn, c. 1, s. 475-476 )

MUHAMMED B. RESUL BERZENCİ

Mehdi'nin varlığı ve ahir zamanda zuhur edeceği, Peygamber (S) ailesinden ve
Fatıma (A) oğullarından oluşu, tevatür ölçüsüne ulaşan hadislerle
açıklanmıştır ve bu hadisleri inkar etmenin hiçbir anlamı yoktur... Tevatür
ölçüsünü aşan, doğru ve açık hadislerde, Mehdi'nin Fatıma soyundan olup,
dünya sona ermeden zuhur edeceği, zulüm ve haksızlıkla dolmuş olan dünyaya,
adalet ve hakkaniyet getireceği, onun zamanında İsa Mesih'in gökten ineceği
ve onun önderliğinde namaz kılacağı kanıtlanmış bulunmaktadır. (Muhammed b.
Resul Berzenci, "el-İşaetü li Eşrat'is-Saeti", s. 305)

ALAEDDİN ALİ B. HİŞAM MUTTAKİ HİNDİ

Allah'ın rahmeti sana olsun bil ki vaadedilen Mehdi'nin var oluşunda hiç
kuşku yoktur . Üçyüz hadis ve eserle hatta daha fazlası ile bu
kanıtlanmıştır. (Casim Mühelhil, "el-Burhan", c. 1, s. 339)

ABDULMUHSİN BİN HAMD EL-ABBAD

Her Müslüman'ın, Peygamber�in verdiği gaybi haberlere özellikle de
Mehdi ve Deccal'ın zuhur edeceğine dair bildirdiği ön haberlere inanması,
tasdik etmesi vaciptir. Bu itibarla Mehdilik hakkındaki haberlerin çokluğu
senetlerinin doğru oluşuna rağmen, onları tutarsız saymak mümkün değildir.
Ancak bilgisizler, hak ile kavgalı olanlar veya onların senetlerini
incelemekten aciz olanlar bu haberleri inkar ederler. Oysa o hadisleri
doğrulamak Peygamber hazretlerine inanmanın bir parçasıdır. Çünkü onun
sözlerini kabul etmek, ona inanmanın bir gereğidir. Ve Allah Kuran'da
(Bakara Suresi, 2-4) müminleri övdüğü gaibe inanışın ta kendisidir. (Dr.
Abdulmuhsin bin Hamd el-Abbad, "Mecellet'ül-Camiat-ül-İslamiyye", yıl 1,
sayı 3, s. 624-627)

MUHAMMED NASREDDİN ALBANİ

Sözün özü şu ki, Mehdi'ye inanmak, peygamberden aktarılan tevatür hadislere
dayalı köklü bir inançtır ve ona inanmak vaciptir. Çünkü Allah'ın buyruğunda
(Bakara 2-4) takvalıların özelliklerinden olarak anlatılan gaibe inanmak
inanışın bir parçasıdır. Cahillerden başkası bunu inkar etmez. Bu inanç
kitap ve sünnette doğru kabul edilen inanışlar üzerine ölmeyi, Allah'tan
diliyorum. (Muhammed Nasreddin Albani, "Mecellet'üt-Temeddün'il-İslami",
sayı 22, s. 646)

ŞEMSEDDİN MUHAMMED BİN AHMED SEFAREYNİ

Kıyamet gününün en büyük alametlerinden birisi de hakkında tevatür
derecesini aşacak derecede hadis bulunan bir kişinin zuhur edeceğidir.
İmamların sonuncusudur. Hz. peygamberden sonra peygamber olmayacağı gibi
ondan sonra da imam olmayacaktır. Bu imam Fatıma oğullarındandır.

Birçok hadis hafızları, Mehdi'nin Peygamber soyundan olduğunu kabul
etmişlerdir, böyle mütevatır bir konuya sırt çevirmek yakışık almaz. Hak
ehllinin inancına göre, Mehdi, İsa Mesih'ten ayrıdır. Mehdi, Mesih'ten önce
zuhur edecektir. Bu konu Sünni bilginleri arasında onların inancından
sayılacak kadar yaygınlık kazanmıştır. (Şemseddin Muhammed bin Ahmed
Sefareyni, "Levaih'ül-Envar'ül-Behiyye", c. 2, s. 74, 76, 86)

EBU ABDULLAH MUHAMMED B. CAFER İDRİSİ KETANİ

.. ..Mehdi hakkındaki hadisler o kadar çoktur ki, tevatür ölçüsüne
ulaşmaktadır ve bunları reddetmek uygun olmaz.. . Eğer uzun olacağından
endişe duymasam, bu konuda bildiğim hadislerin hepsini buraya kaydederim.
(Ebu Abdullah Muhammed b. Cafer İdrisi Ketani, "Nezm'ül Mütenasir min
ahadis'il-Mütevatır", s. 145 ve 146)

ŞEHABEDDİN AHMED B. MUHAMMED GUMARİ

....Mehdi'nin zuhur edeceğine inanmak vaciptir , ona inanmak Peygamber'in
buyruğunu doğrulamak için gereklidir. Nitekim bu konu Ehl-i Sünnet inanç
kitaplarında kaydedilmiş ve kanıtlanmıştır. (Şehabeddin Ahmed b. Muhammed
Gumari, "İbraz'ül-Vehm'ül Meknun", s. 3 ve 4)

HASANEYN MUHAMMED MAHLUF EL-MISRİ

Müslümanlara sahih hadislere güvenerek Mehdi'nin ahir zamanda zuhur
edeceğine tam olarak inanmalarını öğütlüyoruz. Çünkü bunun aksi sözleri
söyleyenlerin ne diyanet bilgileri vardır ne de gerçekte bu hadislere
inanırlar. (Hasaneyn Muhammed Mahluf el-Mısri, "Seyyid'ül Beşer Yetaheddesü
An'il-Mehdiyyi-Müntazar", kitabın önsözü)

EB'UL-HASAN MUHAMMED B. HÜSEYİN ABURİ

Mehdi'nin zuhur edeceğine dair birçok raviden mütevatir hadisler
nakledilmiştir. Bu hadisler Mehdi'nin Peygamber ehli beytinden olduğunu,
yedi yıl hüküm sürüp dünyayı adaletle dolduracağını, Mesih'in de ortaya
çıkıp Deccal'i öldürmesinde ona yardım edeceğini ve Mehdi namaz kıldırırken
İsa'nın onun arkasında namaz kılacağını vurguluyor" (Şemseddin Muhammed
Kurtibi, "Tezkire", s. 710)

EBU MUHAMMED HASAN B. ALİ EL-BERBEHARİ HANBELİ

....Ve Meryemoğlu İsa'nın gökten ineceğine, Deccal'i öldüreceğine ve Muhammed
oğullarından Kaim'in arkasında namaz kılacağına inanmak... (Casim Mühelhil,
"El-Burhan", c 1, s. 426)

SAİD HAVVA

Araştırmacılar ahir zamanda ehli beytten bir halifenin olacağı anlaşmazlık
göstermemişlerdir. İttifakla kabul edilen bu lider herkes tarafından Mehdi
diye bilinenden başkası değildir. Buna göre biz de geleceği bildirilen o
özelliklerdeki halifeye inanıyor ve o zuhur ettiği zaman onun
taraftarlarından olmaya niyetliyiz. Allah'tan bu niyetimizle bize yardımcı
olmasını diliyoruz." (Prof. Said Havva, "El-Akaid'ül-İslamiyye", c. 2, s.
1021-1026)

MUHAMMED B. ALİ ŞEVKANİ

.. ..Bunlar hiç kuşku yok ki mütevatir hadislerdir, peygamberin buyruğu
hükmündedir. Çünkü bu konuda içtihat yapılamaz ve kişisel hükümler geçerli
değildir... Buna göre Deccal ve Mesih hakkındaki rivayetler mütevatır olduğu
gibi Mehdi hakkındakiler de mütevatirdir. (Muhib b. Salih el'Bureyni,
"Ikd'üd'Dürer Fi Ahbaril'Muntazar", s. 14 ve 15)


ŞEYH HASAN ADVİ HAMZAVİ

Mehdi hakkındaki hadisler manevi tevatür ölçüsünü geçmiş, inkar
edilmelerinin bir anlamı yoktur. ("Meşarik'ül-Envar", f. 2, s. 115)

M. SIDDIK B. HASAN KUNUCİ

Fatımaoğullarından olan Mehdi hakkındaki hadisler tevatür ölçüsünden çoktur.
"Sünen", "Müsned" ve "Mu'cem" kitaplarında mevcuttur. (Kunuci,
"el-İzaetü...", s. 94)


İBN TEYMİYE

Resulullah'dan, ahirzamanda çocuklarından ismi ismine, künyesi künyesine
denk, yeryüzünü adaletle dolduracak birisinin çıkacağını haber veren Mehdi
hadislerinin hepsi sahihdir . (İbn Teymiye, "Minhacü's-Sünne", c. IV, s.
291)

ZAHİDU'L-KEVSERİ

Mehdi, Deccal ve Mesih ile ilgili hadislerin tevatür derecesine ulaştığına
dair rivayetlerde, hadis ilimleri hakkında bilgi sahibi bulunan kimselerce
şüphe götüren bir nokta değildir . Gerçi bazı kelamcıların kıyamet
alametlerine itikadın yani iman etmenin vacip olduğunu itiraf etmelerine
rağmen bunlar bu konuya dair bazı hadisler hakkında şüphe
uyandırmaktadırlar. Fakat bu onların hadis ilminde derinlemesine bir bilgiye
sahip olmadıklarının neticesidir, başkası değil. (Muhammed Zahidul'l
Kevseri, "Nazratun abire fi Mezaimi Men Yünkirü Nüzule İsa Kable'l Ahire",
s. 49)

MUHAMMED B. HASAN EL-ESNEVİ

Muhammed b. Hasan El-Esnevi (Menakibiş-Şafii) eserinde der ki; Mehdi
hususunda, Resulullah (SAV)'den nakl edilen haberler tevatür halini
almıştır... O'nun, ehli beytinden olacağı haber verilmiştir... (Muhammed B.
Resul Al - Hüseyni El Berzenci, "Kıyamet Alametleri", Pamuk Yanıları, Trc.
Naim Erdoğan)

Ehl-i Sünnet İtikadına Göre
Mütevatir Hadislere İnanmanın Gerekliliği

Mütevatir hadislere inanmanın gerekliliğini, mütevatir haberlerin dindeki
önemini pek çok İslam alimi yazdıkları eserlerde vurgulamışlardır. Aşağıda
çeşitli İslam alimlerinin bu konudaki görüşlerinden örnekleri veriyoruz:

ŞEHABETTİN İBN-İ HACER ASKELANİ

"Tevatür isnad ilminin konularından değildir. Çünkü isnad ilmi bir hadisin
doğru olup olmadığını ravilerin kişiliğini ve vasıflarını iceleyerek ortaya
koyar. Halbuki mütevatir bir haberin ricali (ravileri) incelemeye alınmaz,
mütevatir hadise hiçbir sorgu yapılmadan amel etmek vaciptir." (Dr. Subhi
Salih, "Ulum'il-Hadis", s. 151 ve 152)

MUHAMMED CEMALEDDİN EL-KASİMİ EL-DIMIŞKİ

"Bil ki doğrulukları ilmen isbat edilmiş bir zümre insanın rivayet ettiği
hadis "Mütevatir"dir. Yani, bu kişilerin, tüm rivayet sınıflarında
yalancılıkta elbirliği etmeleri ihtimali bulunmaz... Ravileri hakkında
hiçbir münakaşaya girilmeden bu hadislere uyulması vaciptir." (Muhammed
Cemaleddin el-Kasimi el-Dımışki, "Kavaid'üt-Tahdis, min Fununi
Mustah'il-Hadis", s. 151)

NUREDDİN ATER

"Sahih veya Hasen hadislerin ravilerinde aranan adalet doğruluk gibi şartlar
"mütevatir" hadis ravilerinde aranmaz. Çünkü bu hadisleri rivayet edenlerin
sayısı o kadar çoktur ki, aklen bir araya gelip hadis uydurmaları mümkün
olmaz. Bu nedenle hadis bilimcileri mütevatir hadisleri inceleme konusu
yapmazlar. Onlara göre sadece bir hadisin doğruluğu veya geçerliliği
inceleme konusu olur. Oysa mütevatir hadisin böyle bir şeye ihtiyacı
yoktur... Bu ravilerinin yakin elde edilecek kadar çok oluşundandır. Bu da
doğal ve zaruri bir olaydır. (Nureddin Ater, "Menhac'ün-Nakd fi
Ulum'il-Hadis", s. 405)

EBU ABDULLAH MUHAMMED B. CAFER İDRİSİ KETANİ

"Tüm ravileri, başında, ortasında ve sonunda normalde yalancılıkta elbirliği
etmeleri mümkün olmayacak kadar çok olan haber "mütevatir"dir... Hadis
bilimcileri mütevatir rivayet ravilerinin adil olmasını hatta Müslüman
olmalarını bile şart koşmuyorlar... Baliğ, adil ve Müslüman sayılmaları,
aynı şekilde yaşıyor olmaları gerekmiyor. Kafir, fasık, buluğa ermemiş
olmaları caizdir. Herhangi bir özel sıfat taşımaları da şart koşulmamıştır."
(Ebu Abdullah Muhammed b. Cafer İdrisi Ketani, "Nezm'ül-Mütenasir min
ahadis'il-Mütevatır", s. 5-6-9)

EBU'S-SADAT MUHAMMED B. MUHAMMED EBU ŞOHBE

"Mütevatir haberlerde ravinini adil ve hatta Müslüman olması şart değildir.
Çünkü mütevatirin kabul edilirlik gerekçesi anlatanların çok oluşudur.
Nitekim bir şehir halkı bir olayın gerçekleştiğini haber verirlerse,
sözleriyle kesin bilgi elde edilir." (Dr. Ebu's-Sadat Muhammed b. Muhammed
Ebu Şohbe, "el-Vesit fi Ulumi ve Mustalah'il-Hadis", s. 190)

EN-NEVEVİ

"Haber iki kısımdır: Mütevatir ve Ahad... Mütevatir haber, yalan üzere
ittifak etmeleri mümkün olmayan bir kalabalığın yine kendisi gibi bir
kalabalıktan naklettiği haber olup iki taraf (birinci tabaka ve ikinci
tabaka) ve ortadakiler (bu ikisinin arasındakiler) eşittir. Bu kalabalık
zanni olmayıp duyularla idrak edilen birşeyi haber verirler ve bu haber
vermeyle yakini ilim hasıl olur. Muhakkiklerin genelinin da muvafık olduğu
üzere tercih edilen görüş, tevatürün belli bir sayıyla
sınırlandırılamayacağıdır ." (El-Cezairi, "Tevcihu'n-Nazar", s. 33)


Mütevatir Rivayetleri Reddetmenin
İnkar Olduğuna Hükmeden Ehl-i Sünnet Alimleri

Buraya kadar bazı örneklerini aktardığımız ehl-i sünnet alimlerinin
izahlarından, ahir zamanda Peygamber Efendimiz'in soyundan Mehdi adında
mübarek bir zatın çıkacağına dair rivayetlerin mütevatir olduklarını gördük.
Asılsız ve yalan olması akıl ve mantık açısından mümkün olmayan bu
rivayetlere inanmanın gerekliliğini inceledik.

Durum böyleyken bazı İslam alimleri de, kesinlik arzetmelerinden dolayı,
mütevatir hadisleri inkar etmenin doğrudan Hazreti Peygamber'i inkar etmek
anlamına geleceğini belirterek, bunun da küfür olduğu şeklinde çok daha
keskin bir hükme varmışlardır. Bu alimlerden bazılarının izahları şöyledir:


CELALEDDİN SUYUTİ

Biliniz ki: Her kim ister sözüyle, ister davranışı ile -fıkıhta belirtildiği
üzere- (mütevatir hadisleri) inkar edip hüccet bilmezse kafir olur, İslam
dairesinden çıkar; Yahudilerle, Hristiyanlarla ve Allah'ın dilediği grupla
haşredileceklerdir. (Abdulgani Abdulhak, "Hücciyet'üs Sünnet", s. 270,
Miftah'ül Cennet'ten naklen)


EBU'L-FAZL ABDULLAH B. MUHAMMED EL-İDRİSİ

"...Çünkü, alimlerin aldığı karar gereğince her kim, Peygamber'den
nakledilen hadisleri mütevatir olduğu kanıtlandıktan sonra, reddine dair
kabul edilebilir bir gerekçe göstermeden inkar ederse kafir olur.
(Ebu'l-Fazl Abdullah b. Muhammed el-İdrisi, "El-Mehdi-ül Muntazar", s. 94,
95)

MUHAMMED EL-MEKKİ

Güvenilir ravilerin aktardıkları hadislerde Peygamber Mehdi'nin ahir zamanda
zuhur edeceğini müjdelemiş, onun sıfatlarını ve zuhurunun belirtilerini
açıklamıştır... Resulullah her kim vaadedilen Mehdi'yi inkar eder yalan
sayarsa kafir olur denmiştir. (Alaaddin Ali b. Hişam Muttaki Hindi,
"El-Burhan fi Alamati Mehdiyyi Ahirzaman", c. 2, s. 865-876)

Aşağıdaki iki hadis de bu alimlerin vardıkları hükmü doğrular niteliktedir:

"Mehdi'nin çıkışını inkar eden,
Muhammed'e indirileni inkar etmiştir..."

"...Mehdi'yi inkar eden şüphesiz kâfirdir."

Bu hadisleri nakleden Ehl-i Sünnet kaynakları sırasıyla şunlardır:

1- "Fevaid-ul Ahbar" , Ebu Bekir Ahmed b. Muhammed İskafi (ölm: H. 260)

2- "Cem'ul Ahadis-il Varide fi-l Mehdi" , Hafız Ebu Bekir b. Hayseme, (ölm:
H. 279)

3- "Maani-l Ahbar" , Ebu-l Bekir Muhammed b. İbrahim Kelabazi Buhari (ölm:
380)

4- "Ravd-ul Enf ve Şerh-us Sire" , Ebu Kasım Abdurrahman Süheyli (ölm: 581),
c. 2, s. 431. (Malik b. Enes Muhammed b. Münkedir'den, o da Cabir'den
rivayet etmiştir)

5- "İkd-ud Durer fi Ahbar-il Mehdi-il Muntazar" , Yusuf b. Yahya Makdisi
eş-Şafii (ölm: 685), s. 157. "Fevaid-ul Ahbar" , İskafi ve "Şerhu-s Sire" ,
Ebu-l Kasım Süheyli'den naklen.

6- "Feraid-us Simtayn" , Şeyh İbrahim b. Muhammed Hamvini (ölm: 730), c. 2,
s. 337, No. 585, "Maani-l Ahbar" Ebu Bekir Muhammed b. İbrahim'den naklen.

7- "Lisan-ul Mizan" , İbn-i Hacer Askalani (ölm: 852), c. 4, s. 147, Mısır
Baskısı; s. 130, Haydarabad Baskısı, "Maan-il Ahbar" dan naklen.

8- "el-Orfu-l Verdi Fi Ahbari-l Mehdi" , Celaleddin Suyuti (ölm: 911), s.
161, "Fevaid-ul Ahbar" dan naklen.

9- "el-Kavl-ul Muhtasar fi Alamât-il Mehdi-il Muntazar" , İbn-i Hacer
eş-Şafii el-Mekki (ölm: 974) s. 56, Şam, Zahiriye Kütüphanesindeki el
yazmasından alınan kopya, Kum'daki Ayetullah Mar'aşi kütüphanesinde
mevcuttur, (Fevaid-ul Ahbar ve Şerh-us Sire'dan naklen...)

10- "el-Fetave-l Hadise" , İbn-i Hacer-i Mekki s. 37.

11- "el-Burhan Fi Alâmât-i Mehdi-i Ahir-iz Zaman" , Muttaki Hindi (ölm:
975).

12- "Levaih-ul Envar-il ilahiye..." , Şeyh Muhammed b. Ahmet Sefarini
el-Hanbeli (ölm: 1188), c. 2, Hz. Mehdi konulu "el-Faidet-ul Hamise" adlı
bölümü; Hafiz İskafi'den naklen. (Adı geçen kaynakta ravi Cabir b.
Abdullah'ın güvenirliği konusunda övgüyle söz edilmiştir.)

13- "Yenâbi-ul Mevedde" , Süleyman b. İbrahim Kunduzi (ölm: 1294), 78. Babın
başları, Cabir b. Abdullah Ensari'den naklen.

14- "el-İzae Li Ma Kâne ve Mâ Yekunu Beyne Yedey-is Sa'eh" , Seyyid Muhammed
Sıddık Kanuci Buhari (ölm: 1307) s. 137, "Cem-ul Ahadis-il Varide Fi-l
Mehdi" İbn-i Hayseme ve "Fevaid-ul Ahbar" İskafi'den naklen.

15- "El-Mehdiyyu'l Muntazar" , Ebulfazl Abdullah b. Muhammed Sıddık (ölm:
1308), s. 94 "Fevaid-ul Ahbar" 'dan naklen.

Mehdiyet Hakkında Verilen Bazı Fetva Örnekleri

Bir önceki bölümde görüldüğü gibi, Mehdilik konusuyla ilgili hadisler
tevatür derecesinde olup, hiçbir şüpheye yer bırakmadan bu konuya inanmanın
gerekliliğini ortaya koymaktadır. Bu konuyla ilgili dünyada fetva makamı
olarak kabul edilen, büyük İslam alimleri tarafından oluşturulan,
"Rabitat'ül-Alem'il-İslami" dairesinin, Şeyh Muhammed Muntasır el-Ketani
başkanlığındaki İslami Fıkıh Kurulu tarafından verilmiş ve Şeyh Muhammed
el-Kazzaz'ın imzasını taşıyan 23 Şevval 1396 (17. 10. 1976) tarihli fetvası
şu şekildedir:

"...Çok sayıda sahabe peygamberden Mehdi hakkında hadis rivayet etmişlerdir.
Örneğin Osman b. Affan, Ali b. Ebu Talib, Ümmü Seleme gibi yirmisini ben
biliyorum ve onlardan başka daha birçok rivayet nakletmiştir. Ayrıca
Peygamber sözü hükmünde olan sahabenin buyruğuda vardır. Bu konuda içtihat
edilemez ve aksi görüş belirtilemez. Bu konudaki nebevi hadisler Süneni Ebu
Davud, Tirmizi, İbn-i Mace ve İbni Asakir'in Tarih'i Dımışki ve diğer
kitaplarda kayda geçmiştir.

Mehdi konusunda özel kitaplar da yazılmıştır: "Ahbar'ül-Mehdi" , "Ebu Nuaym
Kitabı" , "el-Vehm'ül-Meknun" ve diğerleri gibi... Önceki ve bugünkü
büyükler Mehdi hakkındaki hadislerin tevatür olduğuna tekit etmişlerdir:
es-Sehavi "Feth'ül-Mugıys'da; İbni Teymiyye "Fetava"da ve Eb'ul-Abbas
Mağrıbi "el-Vehm'ül-Meknun"da belirttikleri gibi...

Hafızlar ve muhaddisler, Mehdi hakkındaki hadislerin tevatür olduğuna yakin
etmişlerdir. Sonuç olarak Mehdi'nin zuhur edeceğine inanmak vaciptir. Ehl-i
sünnet ve cemaat inançlarından sayılmaktadır. Sünnetten habersiz olan ve
bidat koyuculardan başka hiçbir Müslüman bu inancı inkar etmez. " (Muhammed
Mehdi el-Horasan, "el-Beyan fi Ahbar-ı Sahibüzzaman Mukaddimesi", s. 76-79)

Aynı şekilde, dünya çapında İslami konularda söz sahibi olan "İlim ve Fetva
Konuları Daimi Kurultayı"nın, Şeyh Abdülaziz b. Baz, Şeyh Abdürrezzak Afişi,
Şeyh Abdullah b. Suud ve Şeyh Abdullah b. Gadyan'ın da aralarında bulunduğu
alimler tarafından verilen 2844 sayılı Mehdilik hakkındaki fetva şöyledir:

"Mehdi'nin zuhur edeceğini kanıtlayan rivayetler çoktur, hadis öncüleri
birçok senetle bunları rivayet etmişlerdir. Ebu'l-Hasan el-Aburi, Allame
Sefareyni ve Allame Şevkani gibi otoriteler bu hadislerin manevi tevatür
olduğunu söylemişlerdir. Yüce Peygamber'in buyruklarında belirtilerini
açıkladığı kişiden başkasını Mehdi olarak kabul etmek caiz değildir."

http://www.haberdem.com/author/Adem-KAHRIMAN/1007/Mehdinin-Ordusu-Hazir-mi.html

15 Kasım 2008 Cumartesi

Rusya Müslümanlarının din eğitimi Türkiye’den

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu, dün Rusya’da tarihi bir işbirliği protokolü imzaladı. Rusya Devlet Başkanı Medvedev ve Putin’in de onay verdiği sözleşmeye göre, Rusya’daki Müslüman din adamlarını Türkiye eğitecek.

DİYANET İşleri Başkanı Prof. Dr Bardakoğlu ile Rusya Müftüler Konseyi Başkanı Ravil Gaynutdin, dün Moskova’da bir protokol imzaladı. Protokole göre, öncelikli olarak bazı Rus Müslüman din adamı adayları Türkiye’de eğitilecek. Moskova İslam Üniversitesi’ne kitap ve belge desteği verilecek. Öğrencilerine ve öğretim görevlileri için din eğitimi kursları ve seminerler düzenlenecek. Rusya’nın radikal İslami hareketlerden korunması projesinin de bir parçası olan protokolle, öncelikli olarak Rusya’daki İslam merkezli din eğitimine müdahale etmek isteyen bazı ülkelerin politikalarının önüne geçilmesi öngörülüyor.

Gaynutdin, Hürriyet’e, "Gerek Sayın Devlet Başkanımız Dimitri Medvedev, gerekse de Sayın Vladimir Putin ve onun hükümeti, Rusya Müslümanlarının din eğitimi alanındaki ihtiyaçlarının karşılanmasına büyük önem veriyor. Bu önem kapsamında kendimize Türkiye’yi örnek seçmemiz konusunda destek ve onayları var. Bu protokolle, Türkiye’nin dini tecrübesi ve bu tecrübenin doğurduğu dini eğitim birikimi bize büyük katkılar sağlayacak. Radikal akımlardan uzak durup hoşgörü ve tolerans değerlerine yakınlaşmalıyız. Örneğimiz de Türkiye" dedi.

Prof. Bardakoğlu da, "Doğru din eğitimi gerek Türkiye’nin gerek Rusya’nın gerekse de tüm dünyanın kendi vatandaşlarıyla barış içinde yaşamasına olanak sağlayacaktır" dedi. Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu, dün de Fener Rum Ortodoks Patrikhanesi’yle egemenlik kavgası yaşayan Rus Ortodoks Kilisesi’nin ikinci adamı Metropolit Kril ile de görüştü. Görüşmede, dinler arası diyalog arayışlarının bir parçası olarak Diyanet ile Rus kilisesi arasında görüşmeler başlatılması kararı alındı.

Okan KONURALPMOSKOVA

http://www.hurriyet.com.tr/gundem/10364610.asp?gid=233

14 Kasım 2008 Cuma

Küresel medyaya alternatif "İslamBox"

Küresel medya TV’lerine karşı “İslamBox” hızla yayılıyor. Avrupa’da aileler arasında hızla kabul gören “İslamBox”, tüm dünyadaki İslami TV kanal ve radyoları ayağınıza getiriyor.

Haber Merkezi / TİMETURK

Ahlâk dışı ilişkiler, şiddet, kötü lisan ve madde suiistimali, büyük Medya’nın yaydığı birçok hastalıktan sadece birkaçı. Özelikle Müslümanlar, müsamaha gösterilebilenin ötesindeki bugünün görüntüleri nedeniyle ne izlediklerine dikkat etmek zorundalar. Yüce Allah Kur’an’da bizlere bakışlarımızı indirmemizi ve ahlâkımızı korumamızı emreder. Yine birçoğumuz TV’deki içeriğe gelince bunu unuturuz.

Tüm TV’ler kötü TV değil

Eğer sağduyu ve itidalle seyredilirse televizyon, büyük bir eğitim kaynağı olabilir. Kişi keşif ve aydınlanma dünyasına adım atabilir ve dakikalar içerisinde, başka herhangi bir yolla olamayacak şekilde büyük bir bilgi zenginliğine erişebilir. Sayısız belgesel, haber programları ve diğer eğitici yayınlar, izleyicide ilgi ve farkındalık yaratır.

Ne yazık ki, kötü programcılık faydalı olanın kat be kat üzerindedir ve ortalıkta olduğu için izlemekten sakınmak büyük bir irade gücü gerekmektedir. Allah’ın Kur’an’da alkol ve kumara ilgili söylediklerinden: “Onlar içinde büyük günah vardır ve biraz da fayda; ancak günahı faydasından çoktur” (Bakara / 29) Yani, “iyi” programlardan alabileceğimiz faydalara günah riskinin değip değmeyeceğine karar vermeliyiz.

Yine de, bugün ve bu çağda kendinizi, hayatlarımızın bir parçası haline gelen televizyondan ayırmanın imkânsız olduğunu öne sürebilir. Bazı aileler, çocuklarına evde TV izlemelerini yasaklayabilir fakat arkalarını döndüklerinde seyredeceklerdir. Hayal edin, TV’nin düğmesini açıyorsunuz ve her kanalda iyi ve ahlaki değerler yayan programlar bulunuyor.

Temiz TV, Temiz Toplum

Büyük medya TV’lerine alternatif IslamBox’la geldi. IslamBox, internet bağlantısı üzerinden tüm dünyadan İslami TV kanalları ve radyolarını dinleme imkânı sağlayan bir kutu. Uydu ve kablo TV’den farklı olarak IslamBox, İslami programlar içeren tek üyelikli sistem.

IslamBox’un kurucusu ve CEO’su Hürrem Mücteba, TIMETURK’e yaptığı açıklamada, IslamBox’un kullandığı kıstasla ilgili şunları söyledi: “Çok basit. Herhangi bir kanal olabilir, sadece İslami öğretilerin sınırlarında olsunlar ve temel İslam öğretilerinin ötesine geçen bir şeyi yaymaya kalkmasınlar”.

Yakında IslamBox, Fransa, Güney Afrika, Japonya ve İskandinav ülkelerinde yerel olarak kullanılabilecek. Mücteba Türkiye’ye de girmek istediklerini söyledi.

IslamBox’un üyelerinden Saim Kidvai, artık uygunsuz içerikle karşılaşma endişesi olmadan çocuklarının ya da kendisinin gönül rahatlığıyla TV seyredebildiğini söyledi. Kidvai şöyle devam etti: “Sadece İslam’a uygun programları izlemek sadece bana değil çocuklarıma da çok faydalı oldu. TV’den yayılan olumsuz etkilere maruz kalmak yerine, bilgileri artıyor ve dinlerine daha sıkı yapışıyorlar”.

IslamBox, HudaTV, Islam Channel, Peace TV, el-Cezire gibi 25 kanalın yayınını sağlıyor. İngilizce, Arapça ve Urduca çeşitli kanallara sahip. Kutu radyo kanallarına da erişim sağlamanın yanında, yakın zamanda çocuklar için İslami video oyunları hizmetine de başlayacak.

IslamBox’da sürekli izlenebilecek âlimler arasında, Şeyh Yasir Kadhi, Dr. Zakir Naik, Şeyh Yusuf Estes ve Şeyh Yasir Fazaga sayılabilir. İzlenebilecek programlar arasında Hz. Peygamber’in hayatıyla ilgili diziler, sosyal konular, tebliğ seminerleri, haber programları, belgeseller, spor, çocuk programları ve çizgi filmler yer alıyor.
Bu Ramazan, ABD ve İngiltere’de piyasaya sürülen IslamBox, artık tüm dünyada satılabiliyor. Yakın gelecekte IslamBox, yerel olarak Fransa, Güney Afrika, Japonya, Türkiye ve İskandinav ülkelerine gelecek.

Büyük medya hastalıkları

Çocuklar ortalama senede 1.500 saat TV izliyorlar. Bunun 900 saati okulda. Yani aileleriyle birlikte izlediklerinden çok daha fazla. Bu da izlediklerinin değer sistemleri ve davranışları üzerinde büyük etkisinin ispatı. İnternette yapılacak basit bir aramada TV’nin çocuklar üzerinde kötü etkileriyle ilgili sayısız araştırmaya ulaşılabilir.

Aşırı derecede TV seyreden çocuklar, daha az seyredenlere göre, genelde kilolu, düşük notlara ve kısa dikkat sürelerine sahip ve daha saldırgan davranış gösterme eğiliminde. ABD’de bir çocuk ilkokulu bitirdiğinde TV’de 8 binde fazla cinayet izlemiş, 18’ini geçtiğinde ise 200 bin şiddet sahnesi görmüş oluyor.

Büyük medyada cinsel içerik de gerek dolaylı gerekse de açıktan açığa oldukça yaygın. Ortalama her 10 dakikada bir cinsel içerik TV’de yer alıyor. Bunun neticesinde evlilik öncesi ve evlilik dışı ilişkiler sürekli artıyor.

Her ne kadar TV seyretmenin bu tarz kötü tarafları Müslüman dünyada da olsa da, Batı’da daha fazla seslendiriyor. TV izleminin Müslüman aileler için önem arz eden çok daha farklı yönleri var.

Birçok dizi, ister kaynana gelin, ister karı ve koca ya da ebeveynler ve çocuklar arasında olsun aile içerisinde saygısız ilişkileri betimliyor. Çocuklar pop ve sinema sanatçılarını model alarak onlara benzemeye çalışıyor. Ailelere karşı kaba konuşma ve saygısızlık “alelade” sayılıyor.

Popüler programlar kocaların eşlerini aldatırken ya da evlilik dışı ilişkilerini betimliyor. Gençlerin flört ettiğini ve karşı cinsle olan ilişkilerin romantikleştirildiğini görüyoruz. Dizilerde aşırı bir romantizm yüklenerek gençler aldatılıyor ve gerçek hayattan uzaklaştırılıyor. Böylesi ilişkilerin sürekli ekranda yer alması, kolay etkilenir zihinlerde rasyonelleştirme ve sıradanlaştırmayı getiriyor.

Bu alternatifse, sizi İslami bilgilerle ilgili donanımınızı artırırken, İslam mesajının yayılmasına da yardımcı olacak. Çoğu zaman aile değerli zamanlarını birbirleriyle konuşarak geçirmek yerine farklı odalarda TV seyrederek geçiriyor. Eğer evde tek bir TV varsa, kumandaya sahip olmak için sıklıkla tartışma çıkar.

Televizyon özellikle Kutsal Ramazan ayından büyük bir fitneye dönüşür. İnsanlar değerli zamanı ibadete ve hayır işlerine ayırmak yerine TV izlemektedir. Üzücü olarak en popüler programlar kutsal ayın gecelerinde verilmektedir.

Kişi sanki kendinden geçmiş gibi TV ekranına yapıştığı ve dünyayı unuttuğu zaman, böyle birinin namaz kaçırması şaşırtıcı değildir. Namaz aklına gelse bile, reklâm arasında, program tekrar başlamadan kılmaya çalışır.

TV’yi hayatlarımızdan çıkarmak çok zor olduğunu hesaba katarak neden ailemizi ve kendimizi iyi bir alternatiften mahrum edelim. Allah dilerse sizi İslami bilgiyle donatır ve İslam mesajını yaymanıza yardımcı olur.

Daha fazla bilgi için www.islambox.com bakabilirsiniz.

http://www.timeturk.com/Kuresel-medyaya-alternatif-IslamBox-34698-haberi.html

Ölüm Yakındır

13 Kasım 2008 Perşembe

Ahir zaman alametleri anlatıldı

Şuurlu Öğretmenler Derneği Samsun Şubesi tarafından İlim Yayma ve Eğitim Vakfı'nda Ahir Zaman Alametleri konulu konferansta günümüzde gerçekleşen ahir zaman alametleri anlatıldı.

Şuurlu Öğretmenler Derneği Samsun Şubesi tarafından İlim Yayma ve Eğitim Vakfı'nda Ahir Zaman Alametleri konulu konferans düzenlendi. Konferans öncesinde saygı duruşunda bulunulup İstiklal Marşı okundu

ANNELERİNİ ÖLDÜREN ÇOCUKLAR YETİŞTİRİYORUZ
Konferans öncesinde açılış konuşması yapan Şuurlu Öğretmenler Derneği Samsun Şubesi Başkanı İsmail Okutan, toplumun bilgilendirilmesi çalışmalarının çok önemli olduğunu belirterek “Bu konuyu hatırımızdan bir an bile çıkartmamalıyız. Okullarımızda şiddet olayları gün be gün artmaktadır. Bıçaklama hadiseleri sebebiyle okullarımızda ölenlerin, yaralananların haddi hesabı yok. Annesini öldüren okumuş evlatlar yetiştiriyoruz. Sonuç buysa eğitim sistemimizin düzgün olduğunu söyleyebilir miyiz? Ya da okullarımızda doğru dürüst bir eğitim verildiğini söyleyebilir miyiz?" şeklinde konuştu

TIPA TIP GERÇEKLEŞİYOR
Açılış konuşmasını sonrasında Denkle ilgili sinevizyon gösterisi sunuldu. Sinevizyon gösterisinden sonra Kuran-ı Kerim okundu. Konferansa konuşmacı olarak katılan Bilim Araştırma Vakfı kurucularından Araştırmacı Turgut Aksu, Ahir Zaman Alametleri'nin Hz. Muhammet (S.A.V'nin hadisleri ışığında günümüzde büyük çaplı olayların tıpa tıp gerçekleştiğini belirterek “Bütün bu kaos'un savaşın ekonomik krizin birçok gök ve yer olaylarının aynen tarihleriyle bildiriliyor. Bunun sonucunda Hz. Mehdi'nin göreve başlayarak insanlara dünya İslam hakimiyeti bildirildi" dedi.

Osman YILMAZ

http://www.dengegazetesi.com.tr/news_detail.php?id=14317

12 Kasım 2008 Çarşamba

Yaşar Nuri'ye 'DECCAL' Dedi

"Siz bir deccal, siz bir kezzabsınız.. Siz bâtıl ve sapık inançlarınız ve görüşleriniz uğrunda Kur’ân’ı heva, re’y ve nefsanî hevesinizle yorumladınız.."

İslami kesimin önde gelen isimlerinden biri olan Mehmet Şevket Eygi, isim vermeden Yaşar Nuri Öztürk'e çok ağır eleştirilerde bulundu..

Mehmet Şevket Eygi/Milli Gazete

Bir İlahiyatçıya Açık Mektup

SAYIN Bay İlahiyatçı!.. Size muhterem demiyorum ama sayın diyorum. Gayem polemik yapmak, çıngar çıkartmak, horoz döğüşü sergilemek değildir.

Yıllardan beri Ehl-i Sünnet ve Cemaat Müslümanlarını sapıklıkla suçluyor, gerçek Müslümanlığı tahkir edici ifadelerle aşağılıyor ve asıl doğru İslâm’ı kendinizin bulduğunu ilan ediyorsunuz.

Yanılıyorsunuz, yanıltıyorsunuz... İslâm’ın en doğru yorumu Ehl-i Sünnet Müslümanlığıdır.

Asıl Kur’ân Müslümanlığı sizin anlattığınız değildir, Ehl-i Sünnet Müslümanlığıdır.

Gerçek İslâm, ilmihallerde anlatılan İslâm’dır.

Sizin, bunu anlayacak derecede Arapçanız ve din kültürünüz vardır ama birtakım şahsî menfaatler uğrunda bu temel gerçeği görmezlikten geliyorsunuz.

Doğrusu Allah’ın ayetlerini çok ucuza sattınız.

Din eğitimi almamış, din kültürü olmayan birtakım cahil vatandaşları kandırdınız ama çok büyük ve korkunç vebal altında kaldınız.

Bu yolla birkaç milyon dolar edindiniz.

Hayli şöhret-i kâzibe sahibi oldunuz.

Nefs-i emmârenizi tatmin ettiniz.

Lâkin âhiretinizi berbat ettiniz.

Terazinin bir kefesinde 1400 yıldan beri gelip geçmiş ulema, suleha, gerçek müctehidler, eimme, fukaha var; öbür kefede siz varsınız. Siz onların ayaklarının tozu olamazsınız. Sizin zerre kadar ağırlığınız yoktur.

Kaç defa yazdınız, “Peygamber bir postacı idi, öldü, işi bitti...” diye. Bu ne kadar yanlış ve çarpık bir iddiadır. Peygamber bu fanî dünya hayatına veda etmiştir ama rehberliği, önderliği Kıyamet’e kadar devam edecektir. Biz Ehl-i Sünnet Müslümanları O’nun ruhaniyeti ile birlikte yaşıyoruz. Kendisini şahsen görmüyoruz ama bize yol gösteren, bizi aydınlatan Sünneti ve sahih hadîsleri yanımızdadır.

Sayın İlahiyatçı!.. Peygamberi bırakıp da sizin peşinizden mi gideceğiz? Yooo, o kadar akılsız ve deli değiliz.

Sizin ne demek istediğinizi anlamaz değiliz. Peygamber’i bırakın benim peşimden gelin demek istiyorsunuz. Yağma yok.

Ne dersen de, biz Müslümanlar fıkhın, şeriatın dört kaynağı oldunuğunu biliyoruz. Allah’ın Kitabı, Peygamberin Sünnet’i, Ümmet’in icmâı ve bir de kıyas-ı fukaha.

Tarih boyunca bu ümmeti aldatan bozuk insanlar bulunmuştur. Siz de onlardan birisiniz.

Müslümanları Kur’an’la aldatmak istiyorsunuz.

Buharî’de bir hadîs var, bilirsiniz. Resûl-i Kibriya aleyhi ekmelüttahaya Efendimiz Kıyamet’e kadar otuz küsur Deccal ve Kezzab (yalancı) zuhur edecek, bunlar ya tanrı olduklarını, yahut nebi olduklarını iddia edeceklerdir buyuruyor.

Peygamber öldü, o bir postacı idi, işi bitti... İlmihal Müslümanlığını bırakın. Benim anlattığım Kur’ân Müslümanlığına gelin derken, siz satır aralarında kendinizi Peygamber mi göstermek istiyorsunuz?

Evet, sayın İlahiyatçı siz bir deccal, siz bir kezzabsınız.

Allah’ın ayetlerini ucuza sattınız. Fâni servet, kâzib şöhret, biraz alkış, tantana... Lüks hayat ve sonra... İki metrelik bir çukur, birkaç metre kefen bezi... Yarın Mahkeme-i Kübra’da, Huzur-i Rabbü’l-âleminde bu yaptıklarınızın hesabını nasıl vereceksiniz?

Siz bâtıl ve sapık inançlarınız ve görüşleriniz uğrunda Kur’ân’ı heva, re’y ve nefsanî hevesinizle yorumladınız.

Siz dinî hükümlerin kaynağı olarak Sünnet’i devre dışı bırakmak istediniz.

Siz Selef-i Sâlihîn efendilerimizin mübarek, aydınlık, temiz yolundan saptınız.

Siz kendi kafanıza göre yeni bir din türetmeye yeltendiniz.

Pek âlâ biliyordunuz ki, Kur’ân’ın en büyük ve temel açıklayıcısı Sünnet’tir. Sünnet olmadan Kitabullah tefsir edilemez.

Bir ara her konuşmanız için binlerce lira ücret alıyordunuz. Para para para... İşte sizin sevdanız.

Ehl-i Sünnet’in gerçek imamları kesinlikle doğru yoldadır.

Müctehidler, fukaha, muhaddisler, müfessirler doğru yoldadır.

Abdülkadir Geylanî, Ahmed er-Rufaî, Şah Nakşibend, İmamı Rabbanî ve diğer büyük mutasavvıflar hep doğru yoldadır.

Onlara ters düşen siz yanlış yoldasınız.

Siz maalesef dâl ve mudilsiniz.

Tevbe edip, geçmiş günahlarınızdan pişman olmanız için henüz vakit, imkân ve fırsat var. Gurur ve kibrinizi, nefsaniyetinizi, dünya sevginizi yenip de tevbe eder misiniz bilemiyorum.

Aldattığınız saf halkın vebalini nasıl taşıyacaksınız?

Sayın İlahiyatçı!.. Siz yıllar boyunca maalesef insî bir şeytan gibi hareket ettiniz. Kapalı kapılar ardında agresif din düşmanlarıyla nasıl konuştuğunuzu, onlarla nasıl işbirliği yaptığınızı bilmez değiliz.

Siz halkı Kur’ân’la aldatıyorsunuz.

Tekrar ediyorum: Asıl Kur’ân Müslümanlığı muteber ilmihal kitaplarında yazılı olandır.

Biz Müslümanlar, dinimizi ilmihal kitaplarından öğreneceğiz, itikadımızı akaid imamlarımızdan öğreneceğiz. Kur’ân-ı Kerim’i, mânalarını, hükümlerini, inceliklerini ehliyetli gerçek müfessirlerden öğreneceğiz.

Sen bir vâdide, biz Müslümanlar başka bir vâdideyiz.

Senin yolun çıkmaz yol.

http://www.aktifhaber.com/news_detail.php?id=192689

Kıyamet Alametleri

Kıyamet ne zaman kopacak? Herkesin merak ettiği, ama cevabını sadece Allah’ın bildiği bir soru…

Kıyametin ne zaman kopacağı tam olarak bilinmese de alametleri Kuran’da belirtilmiştir.

Kıyamet’in büyük ve küçük alametleri vardır. Küçük alametlerinin çoğunun gerçekleştiğini söyleyebiliriz.

Ama önce KIYAMETİN BÜYÜK ALAMETLERİ'ne bir bakalım;


1- MEHDİ GELECEK

Mehdî'nin başı hizâsında bir bulut olacak, buluttan bir melek "Bu Mehdîdir, sözünü dinleyin" diyecektir.


2- DECCAL GELECEK

Deccâl yalancı bir kişidir. İslam dinini kötülüğe sevk etmek isteyecektir. Tanrı olduğunu söyleyecektir. Onun Tanrı olduğuna inananın îmânı gidecektir.
Deccal'in sağ gözü kördür. İki gözünün ortasında “kafir” yazmaktadır. Çocuğu yoktur. Medine’ye ve Mekke’ye giremez. Ortaya çıktıktan sonra yeryüzünde 40 gün kalacak bu süre zarfında bazı olağanüstü olaylar gösterecektir.
Daha sonra da yine kıyâmetin büyük alametlerinden olan Hz. İsa'nın yeryüzüne inmesiyle onun tarafından öldürüleceği hadislerde belirtilmiştir.


3- HAZRETİ İSA GÖKTEN İNECEK

Kıyâmet kopmadan önce Hazreti İsa yeryüzüne inecek, Hıristiyanları İslâm'a davet edecek, Deccâl'i öldürecektir.


4- DABBET-ÜL ARZ ÇIKACAK

Kıyâmet'ten önce çıkacağı bildirilen yaratıktırtır. Kelime anlamı "yer hayvanı" demektir. Bu hususta birçok hadîs-i şerîf vardır. Biri şöyle: “Dâbbet-ül-arz, mü'mine âsa ile dokunur, alnına "Bu Cennetlik" yazılır, yüzü nûrlanır. Kâfire vurunca, "Cehennemlik" diye yazılır, yüzü simsiyah olur”


5- YE'CÜC VE ME’CÜC ÇIKACAK

Kıyâmetin vukuundan önce çıkarak "yeryüzünde bozgunculuk yapacak" olan asılları ve soyları belirsiz iki insan topluluğudur Hz. ZülKarneyn'in önlerine yaptığı seddin yıkılarak açılması ile yeryüzüne dağılacaklar insanlara saldıracak, kentleri yakıp-yıkarak harabe haline getireceklerdir. Bazı rivayetlerde bu seddin Çin seddi olduğu zikredilir


6- DUHAN ÇIKACAKTIR

Duman anlamına gelen duhan da kıyâmetin büyük alametlerinden biridir. Kıyâmetin vukuundan önce dünyayı bir duman bulutu kaplayarak, kırk gün ve kırk gece kalacak, mü'minler nezleye tutulmuş gibi, kâfirler ise sarhoş gibi olacaklardır.







7- GÜNEŞ BATIDAN DOĞACAKTIR

Kıyametin en önemli göstergesi güneşin batıdan doğacak olmasıdır. Güneşin batıdan doğduğunu görüp kıyametin kopacağını anlayan insanlar topluca iman edecektir. Ancak daha önce iman etmemiş olanların imanları kendilerine bir yarar sağlamayacaktır.


8- ATEŞ ÇIKACAKTIR

Hicaz’dan çıkacak olan büyük bir ateş insanları önüne katarak sürecek. Öyle güçlü bir ateş olacak ki, ta Basra’daki develerin boynu aydınlanacak.












9- YER ÇÖKECEK

Doğuda, Batıda, Arap Yarımadasında olmak üzere üç bölgede yer çöküntülerinin meydana gelmesi de Kıyâmet'in büyük alametlerindendir






10- KA’BE YIKILACAK

Kıyâmet koparken, dünya, şimdiki yörüngesinden çıkıp, başka bir yörüngeye girer, daha sonra dağlar hallaç pamuğu gibi atılır, taş taş üstünde kalmaz. Apartmanlar, gökdelenler, saraylar yıkılır. Madden böyle virân olduğu gibi ma'nen de, virân olur


KIYAMETİN KÜÇÜK ALAMETLERİ İSE ŞÖYLE;

Fırat nehrinin suları çekilecek, nehir yatağından altın çıkacak!


İlim ortadan kalkacak, cehalet yerleşecek.


Sarhoşluk veren içkiler yaygınlaşacak.


Çobanlar zenginleşerek bina yapımında yarışacaklar. Yüksek binalar artacak.














Adam öldürme olayları ve fitne artacak.















Elli kadına bir erkek düşecek derecede kadın nüfusu çoğalacak.


Kadınlar sosyal konum açısından ön plana çıkarılacak.


Kadınlar erkeklere benzemeye çalışacak.












Erkekler erkeklerle, kadınlar da kadınlarla yetinecekler.










Zina açıkça işlenir hale gelecek.


Kötülük ve fuhuş yayılacak.


Açıklık yayılacak, hayâsızlık çoğalacak.


İnsanlar hayatlarından bıkarak ölülere imrenecek.


Allah Allah diyecek kimse kalmayacak.


Geceyle gündüz birbirine eşit hale gelerek kıyametin kopuş zamanı yaklaşacak


Camiler süslenecek, ama ibadete önem verilmeyecek











Cihad ve irşad faaliyetleri terk edilecek.


Sadece din dışı ilimler öğrenilecek.


Kur'ân'ın önemi insanlar tarafından unutulacak.











Namaz kılınmayacak.


Emanete riayet edilmeyecek.


Ebeveyne isyan edilip beyler hanımlarının emrine girecek.


Toplumlar geçmişlerine lanet okuyacak.


Seviyesiz ve şahsiyetsiz kişiler yönetici olacak.














Yöneticiler insanlara zulmedecek.












Liderliğe elverişli kimseler azalacak.


Şerrinden korkulan kimselere itibar edilecek.


Fâsıklar toplumun efendisi haline gelecek.


Ahmak ve alçak insanlar dünyanın en mutlu insanları olacak


Ticareti dürüst olmayan kişilerin ele geçirecek.


Yalancılar tasdik edilip doğru konuşanlara itibar edilmeyecek.


Yıldız falına inanılacak.















Ani ölümler çoğalacak.


Cahiller ve dürüst olmayan sûfiler türeyecek.


Akrabalık bağı kesilecek.


Kitapların sayısı artacak















Gasp olayları çoğalacak...













http://galeri.internethaber.com/gallery.php?id=1474&no=1