31 Aralık 2008 Çarşamba

BLAIR MÜSLÜMAN MI OLACAK?

Blair kendisi ile ilgili şaşırtan bir bilgiyi açıkladı. Her gün Kur'an okuyan Blair, Hz. Muhammed ve İslam dini için de ilginç sözler söyledi.

İngiltere eski Başbakanı Tony Blair Alman Die Zeit dergisine yaptığı açıklamada, “Her gün Kur’an okuyorum” dedi.

İngiltere’nin eski Başbakanı Tony Blair, Alman Die Zeit dergisinden Jan Ross und Patrick Schwarz’a verdiği bir röportajda, “Düzenli olarak Kur’an okuyorum, aslında her gün okuyorum.” dedi.

ÇOK UYGAR BİR LİDER

55 yaşındaki politikacı, Hz. Muhammed ile ilgili olarak da “O çok uygar bir liderdi” dedi. Hıristiyan ve Müslümanlar arasındaki önyargıları değerlendirirken Blair şöyle konuştu: “Hıristiyanlar hemen, ‘Ama onlar bizden nefret ediyor’ diyor. Ancak Kur’an’da Hz. İsa ile ilgili olup da, derinden saygılı olmayan bir gönderme yok.”

MÜSLÜMAN OLMAYI DÜŞÜNÜYOR MU?

Blair, “İslam dinine geçmeyi düşünüyor musunuz?” sorusuna da “Hayır hayır, lütfen bu konuya girmeyelim” diye cevap verdi.

İngiliz politikacı, başbakanlığı bıraktıktan sonra Katolikliğe geçtiğini açıklamıştı. Bu seçimin öncelikle karısı ve çocuklarının Katolik olması ile ilgili bir karar olduğunu, tabii manevi bir tarafı da olduğunu söylüyor.

İNANÇ HER ŞEYDİR, GÜÇ VERİR

Blair başbakanlığı döneminde inancı hakkında konuşmayı pek tercih etmeyen bir liderdi. Bu konuda büyük konuşmaktan kaçınmasının sebebini ise, “Medyanın demeçlerimi her zaman çarpıtıyor olması” olarak açıklıyor.

İnanç her şeydir. Size güç verir.” diyen 55 yaşındaki politikacı, “Başka şeyler de var tabii bunu sağlayan, ama inanç değerlere sadık kalma gücü verir.” diye konuştu.

DÜNYA DİNLERİNİ BİRARAYA GETİRİYOR

Blair 2008 baharında, dünyanın büyük dinlerini bir araya getirmeyi amaçlayan bir vakıf kurdu. Ayrıca geçen yıl görevini Gordon Brown’a bıraktıktan sonra AB, BM, ABD ve Rusya Dörtlü’sünün özel Ortadoğu temsilcisi olan Blair, bölgede din faktörünün çok önemli olduğunu söyleyerek, “Öncelikle insanların inançlarını anlamak gerekiyor. Farklı dinlerle uzlaşma ancak bu sayede olur” dedi.

Blair, muhabirin Irak ve Afganistan operasyonlarında Müslümanların baskı gördüğünü söylemesine üzerine Blair, “Kim baskı görüyor. Biz bu ülkeleri, iki büyük diktatörün elinden kurtardık” dedi.

http://www.haberciler.com/news_detail.php?id=1028419

25 Aralık 2008 Perşembe

Kötü İle Kıyas Yapmamak, Kuran'dan Örnek Almak Önemli Bir Mümin Özelliğidir

İnsan, hayatı boyunca imtihan olan bir varlıktır. Yaşamı boyunca karşısına çıkan nefsinin lehinde ve aleyhinde olaylar ile denemeden geçirilir. Hayatı boyunca nefsine karşı bir mücadele verir. Olumlu veya olumsuz her olay, nefis için bir denemedir. İnsan en büyük imtihanı kendi nefsine karşı verir çünkü Allah’ın kendisi için yarattığı her olay nefsiyle birebir ilgilidir; bunların birçoğunun mutlaka nefsiyle çelişen, nefsinin hoşuna gitmeyen yönleri vardır. İnsanların birçoğu Allah’ın kendileri için yarattığı birçok olayın nefis değerlendirmesini yapar, nefsinin aleyhinde olan yönlerini hesaplar, olayların nefsinin istediği yönde gelişmesi için çaba harcar. Daima nefsini koruyup kollar, nefsi koruyan kararlar verir. Hayatı boyunca nefsinin yanında yer alır.

Müslümanın nefsine olan yaklaşımı ise, yaşamlarını Allah'ın rızası doğrultusunda yaşamayan insanlarınkinden çok farklıdır. Müslüman, nefsin, insanın karşısında yer alan olumsuz bir güç olduğunun farkındadır. Birçok hikmet üzerine nefsi tüm bu olumsuz özellikleriyle yaratan ve insanı nefsiyle imtihan eden Yüce Allah, sonsuz aklı ve üstün aklı ile bunu en mükemmel şekilde yaratmaktadır.^ Öyleki insanların bir kısmı bu gerçeği bilmelerine rağmen, karşılaştıkları olaylarda zaman zaman nefsin aslında insana ne derece düşman olduğunu unutarak hareket edebilirler. Örneğin unuttuklarında ya da yanıldıklarında nefislerini koruyup, temize çıkararak; karşılarına almaları gereken nefislerinin yanında bir mücadele verirler. Oysa Allah’ın Yusuf Suresi’nin 53. ayetinde de bildirdiği üzere, "(Yine de) Ben nefsimi temize çıkaramam. Çünkü gerçekten nefis, -Rabbimin kendisini esirgediği dışında- var gücüyle kötülüğü emredendir. Şüphesiz, benim Rabbim, bağışlayandır, esirgeyendir." Nefsin temize çıkarılacak bir yönü yoktur, nefsin en önemli özelliği var gücüyle kötülüğü emretmesidir.

Dolayısıyla nefsi savunmak, nefsi temize çıkarmaya çalışmak Kuran ahlakına uygun olmayan bir tavırdır. Kişi, ancak Allah’ın herşeyi kaderde en güzel şekilde yarattığını, söylenen her sözü, her cümleyi Allah’ın özel olarak seçtirdiğini unuttuğunda, olaylara hayır hikmet gözüyle bakmadığında nefsini savunma gafletine düşebilir. Eleştiri karşısında heyecana kapılmak, tevekküllü bir tavır gösterememek, nefsi savunmak, haksızlığa uğradığını düşünmek; herşeyi Allah’ın yarattığını unutmanın, Allah’ın yarattığı kaderin en kusursuz şekilde işlediğinin farkında olmama sonucunda ortaya çıkar.

Nefsini savunurken kişi ihlasla hareket etmediğinden, birçok mantık, ahlak ve tavır bozukluğu içine girebilir. Allah’ın herşeyi kendisi için özel olarak yarattığını düşünmediğinden, kendi durumunu başka kişiler ile kıyaslar. Aynı veya benzer hatayı yapan başkalarından örnekler verir. “O da aynı hatayı yapıyor neden ben yaptığımda dikkat çekiyor?”, “Başkaları da yapıyor”, “Bu şekilde bana haksızlık yapılıyor” gibi mantık bozukluklarına girer. Kendisini kötü, yanlış tavır gösterenler ile kıyaslar. Kişinin böyle bir karşılaştırma yapması, buradaki bakış açısının rahmani olmadığının dellilerinden birisidir. Çünkü eğer bir kıyas yapılacaksa insanın kendisini Kuran'da bildirilen ahlakla ve güzel tavır gösteren samimi Müslümanlar ile kıyaslaması gerekir. “Güzel ahlaklı Müslümanlar böyle bir tavır göstermiyor, onlardan örnek almam, benim de güzel ahlak göstermem gerekir” diyerek Rahmani bir kıyas yoluna gitmelidir.

Kötü kıyaslar yapmak, Kuran’a uygun olmayan kötü örnekler vermek, takva sahibi bir Müslümanın yapacağı tavırlar değildir. Müslümanın herhangi bir konuda mantık yürütürken de bunun Kuran ahlakına, Allah’ın beğeneceği ahlaka uygun olmasını esas alması gerekir. Başka kişilerden örnekler vermek, kişinin kaderi, Allah’ın herkes için bir kader belirlediğini, kendi kaderi içinde –eğer kişi samimiyse- mutlaka herşeyin lehinde ve en güzel şekilde yaratılacağını düşünmemesi anlamına gelir. Nefsini savunmak adına insanın kötü tavırlardan örnekler vermesi, Kuran’a uygun olmayan tavırları gösterip “Onlar da aynısını yapıyor” demesi, samimi, Allah’tan şiddetle korkan, her tavır ve düşüncesinde ahirete yönelip dönen takva bir Müslümanın ahlakına uygun olmayabilir. En doğrusunu Allah bilir. Herşeyi en güzel şekilde yaratan Yüce Allah Nahl Suresi’nin 60. ayetinde şöyle bildirmektedir:

“Ahirete inanmayanların kötü örnekleri vardır, en yüce örnekler ise Allah'a aittir. O, güç sahibi olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.”

İnsanın, güzel ahlak örneklerini gördüğü halde, nefsini savunmak amacıyla kendisini kötü tavır gösterenlerle kıyaslaması, Kuran’a uygun olmayan kötü örnekler vermesi ahirete gereği gibi inanmayanların özelliği olabilir. (En doğrusunu Allah bilir.)

Samimi, Allah’tan korkan ve ahirete inanan Müslümanların böyle bir tavır göstermekten şiddetle kaçınmaları gerekir. Nefsi savunmak gibi Kuran ahlakına zıt, takva bir Müslümanın cesaret edemeyeceği böyle bir tavır bozukluğuna eğilim göstermekten korkup, basit örnekler vermekten kaçınması gerekir. Mümin, her şart ve her durumda daima Kuran ahlakına uygun, Allah’a ve samimi Müslümanlara karşı teslimiyetli, tevekkülü ifadaler kullanmalıdır.

18 Aralık 2008 Perşembe

HZ. İSA VE HZ. MEHDİ'NİN GELİŞİ KONUSUNDA, "ALLAH VE RESULÜ, BİZE BOŞ BİR ALDANIŞTAN BAŞKA BİR ŞEY VADETMEDİ" DİYENLER OLACAKTIR


Hanİ, münafIk olanlar ve kalplerİnde hastalIk bulunanlar: "Allah ve Resulü, bİze boş bİr aldanIştan başka bİr şey vadetmedİ" dİyorlardI. (Ahzab Suresi, 12)
Allah Kuran'da, kalplerinde hastalık olan kimselerin “Allah ve Resulü, bize boş bir aldanıştan başka bir şey vadetmedi” diyeceklerini bildirmiştir. Bu ayet işari manada, Hz. İsa ve Hz. Mehdi'nin gelişinden ümit kesen kimselerin durumuna da işaret etmektedir. Zira bu kimseler, Peygamberimiz (sav)'in hadisleriyle haber verdiği “Hz. İsa ve Hz. Mehdi'nin gelişini inkar etmekte” ve Peygamberimiz (sav)'in de bu konudaki sözlerinin sözde “asılsız olduğunu” öne sürmektedirler. Günümüzde de, pek çok yerde Hz. İsa ve Hz. Mehdi'nin gelmeyeceği ile ilgili yazılar çıkmakta, daha da önemlisi İslam alimi olarak bilinen kimi kişiler bu yönde fikir beyan etmektedirler.

Oysa ki bu insanların bu şekilde “Hz. İsa ve Hz. Mehdi'nin gelişinin gerçek olmadığına” ve sözde “boş bir vaat” olduğuna inanmaları da Peygamberimiz (sav)'in gerçekleşeceğini vaadettiği olaylardan biridir. Zira Peygamberimiz (sav)'in hadislerinde, Hz. İsa ve Hz. Mehdi'nin gelişlerinin yaklaştığını gösteren ahir zaman alametlerinden birinin, "Hz. Mehdi gelmeyecekmiş, Hz. Mehdi yokmuş" sözlerinin yaygınlaşması olduğu bildirilmiştir. Bu konudaki hadislerden bazıları şöyledir:
"İnsanların ümitsiz olduğu ve "HİÇ MEHDİ FALAN YOKMUŞ" dedİğİ bir sIrada Allah Mehdİ'yİ gönderİr..." [1]
"... Mehdi, Resulullah'ın bayrağı ile, insanların başlarına bela üzerine bela yağdığı ve ÇIKIŞINDAN ÜMİT KESİLDİĞİ BİR SIRADA ÇIKAR..." [2]
... Onun (Mehdi’nin) zuhuru ümitsizlik ve yeis esnasındadır.[3]
Halk tam zuhurdan ümidini kestİğİ anda O (Mehdİ) zuhur edecektİr! Onun zamanında yaşayıp ona yardım edenlere ne mutlu! Ona düşmanlık besleyip, ona ve onun emrine karşı çıkanlara ve onun düşmanlarından olanlara eyvahlar olsun![4]
Davud bin Kesir-i Rıkki der ki: İmam Ebu Abdullah aleyhisselam’a şöyle arzettim: ...Bu emir (yani kıyam) (Mehdi)çok uzadı öyle ki, kalplerimiz daraldı ve derin hüzünden dolayı ölüyoruz. Buyurdu ki: “Bu zuhur, daha ümİtsİz ve hüzünün daha çok olduğu bİr zamanda vuku bulacaktIr.[5]

Ahir zaman alametlerinin birbiri ardınca gerçekleştiği içerisinde bulunduğumuz bu dönem, Hz. İsa'nın ikinci kez yeryüzüne gelişinin ve Hz. Mehdi'nin ortaya çıkışının çok yaklaştığını göstermektedir. Allah'ın izniyle bu iki mubarek şahıs, tam olarak Peygamberimiz (sav)'in hadislerinde belirtildiği şekilde zuhur edecek ve tüm yeryüzünde İslam ahlakını yerleşik kılacaklardır.


[1]Ali Bin Husameddin el-Muttaki, Kitab-ul Burhan fi-Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 55
[2]Ali Bin Husameddin el-Muttaki, Kitab-ul Burhan fi-Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 55
[3] (Şeyh Muhammed b. İbrahim-i Numani, Gaybet-i Numani, s. 274)
[4] (Şeyh Muhammed b. İbrahim-i Numani, Gaybet-i Numani, s. 301)
[5] (Şeyh Muhammed b.İbrahim-i Numani, Gaybet-i Numani, s. 208)

http://us2.fmanager.net/api_v1/productDetail.php?dev-t=7EZU2FZ0164&objectId=11903

15 Aralık 2008 Pazartesi

Atatürk, Peygamber'e saygı kartpostalı hazırlatmış!

Araştırmacı Tarihçi Cezmi Yurtsever, Atatürk'ün Adana ziyaretinde çektirdiği fotoğraflardan birini kartpostal yaptırdığını, üzerine de 'Bir gaza ettik ki hoşnud eyledik peygamberi' şeklinde not yazdırdığını söyledi.

Yurtsever Osmaniye'nin Kadirli ilçesinde açtığı "Tarihin Yolcuları" konulu fotoğraf sergisi açtı. Serginin açılışında bir konuşma yapan Yurtsever, Mustafa Kemal Atatürk'ün 1. Dünya Savaşı'nın sona ermesi üzerine Kasım 1918'de Adana'ya geldiğini belirterek, burada kaldığı 10 günlük süre içinde Yıldırım Orduları kumandanlık görevini devraldığını hatırlattı. Atatürk'ün Adana'da kaldığı günlerde ordu kumandanı olmanın hatırasını ebedileştirmek için resmi kıyafetiyle fotoğraflar çektirdiğini ifade eden Yurtsever, "Fotoğrafın birinde Mustafa Kemal hasır sandalyede otururken ayakta duran yaverlerinden Salih Bozok ve Cevat Abbas görülmektedir. Göğsünde madalyalar da olduğu halde çektirdiği fotoğrafın birisinden de kartpostal yaptırdı. Aynı kartpostalın alt kısmına 'Bir gaza ettik ki hoşnud eyledik peygamberi' yazdırarak İslam Peygamberi Hz. Muhammed'e(s.a.v) olan saygı ve bağlılığını belirtmiş oldu." dedi.


Atatürk'ün, Kurtuluş Savaşı ve 1. Dünya Savaşı'nda askerlere karşı yaptığı konuşmalarda dine saygısını ifade ettiğini ve Kurtuluş Savaşı'nın sona ermesinden sonra cumhuriyet rejimini ilan etmeyi planladığını kaydeden Yurtsever, "Atatürk öncelikle halkın bu konudaki duygularını öğrenmek istiyordu. 15 Mart 1923 Perşembe günü Adana'ya geldi. Ertesi cuma sabahleyin Adana Kolordu binasını ziyaret etti. Kumandanlar ile birlikte sözleşerek öğle üzeri kendisini görmeye gelen halk ile aynı ortamda bulunmak için otomobiliyle Adana Ulu Camii'ne hareket etti. Caminin giriş kapısında kumandan halk ile buluştu. Kısa süren konuşması esnasında cami kapısındaki halini gösterir fotoğraf çektirdi. Ve arkasından da caminin içine girerek Cuma namazını kıldı. Atatürk'ün Adana'da çektirdiği fotoğraflara bakarak onun halkının inanç ve kültürü ile barışık bir lider olduğu söylenebilir." diye konuştu.

http://www.habervaktim.com/haber/46469/ataturk_peygambere_saygi_kartpostali_hazirlatmis.html


İslâma koşan dünya - Şaban DÖĞEN

Amerika’nın yakın geçmişine bakın! Siyah renkliler ikinci sınıf insan kabul edilir, hor ve hakir görülürlerdi. Hatta onların lokantaları bile ayrı idi. Ama ilim ve medeniyetin hükmetmesiyle siyahlar da normal vatandaş kabul edilmeye başlandı ve bugün siyahî bir insan ABD’nin başkanı oldu. Elli sene önce böyle bir şeyden söz edilseydi kimse inanmazdı, hatta rüyada görülse bile inanılmazdı. Bugün hiç yadırganmıyor artık ve normal olaylar olarak kabul ediliyor.

Demek akıl, ilim ve fennin hükmettiği istikbalde—ki artık günümüzde—İslâm hükmediyor.

Âhirzamanda geleceği müjdelenen Hz. Mehdi’nin dört görevinden biri de saltanat değil miydi? Yani onun hükümranlığı dünyayı içine alacak. Bu demektir ki onun savunageldiği İslâmın esas ve prensipleri akıl, ilim ve fennin hükmettiği günlerde hükmünü icra edecek.

Demek şu veya bu şekilde İslâmın hükümleri insanlığa mal oluyor; ırk, renk, soy sop farkı gözetilmeksizin yeteneklere bakılıyor.

Demek İslâm hükmediyor.

Cahiliye döneminde de renkler, ırklar, nesepler hükümrandı. İslâm geldi, hangi renk, ırk ve soydan olursa olsun bütün inananları kardeş hâline getirdi. Üstünlüğün ancak faziletle olacağı hükmünü getirdi. Allah Resûlü (asm) İslâmın bir nev'î özetini sunduğu Veda Hutbesinde, “Ey insanlar! Rabbiniz birdir. Babanız da birdir. Hepiniz Âdem’in çocuklarısınız. Âdem ise topraktandır” buyuruyor, herkesin eşit olduğuna dikkat çekiyor; Arabın Arap olmayana, Arap olmayanın da Araba; beyazın siyaha, siyahın da beyaza, Allah’ın emir ve yasaklarına bağlılıktan başka bir üstünlüğü olmadığını bildiriyordu.1

Bu hükümler söylenmekle kalmıyor, hemen de tatbikatını buluyordu. Birgün Hz. Bilâl’le Ebû Zer (ra) sohbet ediyorlardı. Her nasılsa, “Ey siyah kadının oğlu!” deyiverdi Ebû Zer (ra) Bilâl’e (ra). Maksadı hakaret değildi şüphesiz. Belli ki şakaydı. Ama şaka da olsa siyah renkliliğiyle ayıplanması üzmüştü Hz. Bilâl’i (ra). Durumdan haberdar olan Allah Resûlü (asm) oldukça öfkelenmişti. “Ey Ebû Zer!” dedi, “Demek sen anasından dolayı onu ayıpladın öyle mi? Demek sen içinde hâlâ Cahiliyye âdeti taşıyan birisisin öyle mi?” diye çıkıştı.

Keşke yer yarılsaydı da Ebû Zer bu sözleri duymasaydı. Bin pişman olmuştu. Hemen yanağını yere koydu ve “Bilâl ayağıyla yanağıma basmadıkça ayağımı yerden kaldırmayacağım” dedi.2

Hz. Bilâl onu yerden kaldırmış, “Bu yanaklar çiğnenmeye değil, öpülmeye lâyıktır” deyip kucaklaşmışlardı.

İşte İslâm böylesine bir eşitlik ve kardeşlik anlayışı getirmişti. Her halde ahirzamanda insanlığın İslâma dönüşü de böyle olacak.

Demek ruh, kalp ve akılları celbeden İslâm hükmediyor.

Dipnotlar:

1- Müsned, 5:411. 2- Buharî, İman: 22.

http://www.yeniasya.com.tr/2008/12/15/yazarlar/sdogen.htm

9 Aralık 2008 Salı

Ekonomik kriz yüzünden batma noktasına gelen ABD’li otomotiv endüstrisini kurtarmak için Amerikalılar kiliselere akın etti

Dünyanın otomotiv başkenti sayılan Detroit’te düzenlenen ayinde ülkenin üç büyük otomobil şirketinin ürettiği arabalar kilisenin içine sokuldu. Araçların yanında yüzlerce Amerikalı Tanrı’ya otomobil sektörünü kurtarması için dua etti. General Motors, Chrysler ve Ford’un ürettiği 3 hibrit aracın kilisenin içine park edildiği ayin sırasında konuşma yapan rahip Charles Ellis, “Hayatımızda hiç böyle büyük bir kabus görmemiştik. Kongremiz otomotiv endüstrisini kurtarmak için karar almanın arifesindeyken, Kongre üylerinin burada binlerce kişinin hayat mücadelesi verdiğini bilmesi gerek. Tanrı’ya Amerikan otomobil endüstrisine yardım etmesi için yalvarıyoruz” ifadesini kullandı.

Müslümanlar’a çağrı

Greater Grace Kilise’sinde gerçekleştirilen ayinde kullanılan Ford Escape, Chevy Tahoe ve Chrysler Aspen model araçlar, gönüllü oto galerileri tarafından sergilenmek üzere kiliseye ödünç verildi. Rahip Ellis, kendisi ve Detroit’teki diğer rahiplerin kurtarma paketi Kongre’den çıkana kadar dua edip, oruç tutacaklarını söyledi. Ayrıca şehirdeki Müslüman, Yahudi ve Hristiyan din liderleriyle de işbirliği içinde olacaklarını ifade etti. Törende konuşan ABD Otomobil Endüstrisi Çalışanları Sendikası Başkanı General Holiefield da “Biz sendika olarak elimizden geleni yaptık bundan sonrasını Tanrı’ya bırakıyoruz” dedi. ABD’li otomotiv devleri hükümetten 34 milyar dolarlık yardım talep etmiş ancak Kongre en fazla 17 milyar dolar vereceğini açıklamıştı.

3 MİLYON KİŞİ İŞSİZ KALABİLİR

Amerikan otomobil sektörünün kalbi olan Detroit’te 3 dev firmanın üretimlerini durdurması durumunda 2 milyona yakın kişinin işsiz kalacağı tahmin ediliyor. Ülke genelinde otomotiv endüstrisindeki diğer çalışanlar da göz önünde bulundurulduğunda bu sayı 3 milyona kadar çıkıyor.

http://www9.gazetevatan.com/haberdetay.asp?detay=Otomotiv_sektoru_icin_dua_ettiler_212602_2&Newsid=212602

6 Aralık 2008 Cumartesi

İnsan Güzelliği Allah'ın Çok Büyük Bir Nimetidir

Müslüman, Allah’ın her yarattığı güzellikten ruhen çok derin heyecan duyar. Etkileyici bir manzara, mis gibi kokan bir çiçek, ihtişamlı bir ev, şık bir kıyafet, sevimli bir hayvan, özenle hazırlanmış bir sofra, güzel bir müzik kişiye manevi olarak şiddetli zevk verir. Müminlerin ruhunda oluşan bu coşku ise, tüm bu güzelliklerin Allah’ın yarattığı birer nimet olduğunun ve Allah’ın bir lütuf olarak kendilerine bu nimetleri sunduğunun bilinmesinden kaynaklanmaktadır. Bu nedenle müminler hoşlarına giden herşeyi Allah’ın birer nimeti ve hediyesi olarak görürler. Bu nimetlerin, Allah’ın kullarına olan sevgisinin bir yansıması olduğunun bilinciyle hareket ederler.

Allah’a iman eden, gördüğü her görüntüyü, işittiği her sesi Allah’ın çeşitli hayır ve hikmetlerle yarattığını bilen bir mümin, hiçbir güzelliğe karşı kayıtsız kalamaz. Müslümanın, gördüğü bu güzelliklere karşı hem ahlakıyla hem de fiili olarak hoşnutluğunu ifade etmesi Kuran ahlakının bir gereğidir. Bu nedenle bir güzellik gördüğünde mutlaka o güzelliği yaratanın Allah olduğunu dile getirir ve “MaşaAllah” diyerek övgüsünü Allah’a yöneltir.^

İnsan güzelliği de Allah’ın dünyada yarattığı en değerli nimetlerdendir. Allah’ın ruhunu taşıyan, iman eden, akıl sahibi olan bir varlıktaki maddi manevi her türlü güzel özellik, insan ruhunda çok derin etki uyandırır. Akıllı ve hikmetli konuşan, şuurlu bakan, incelikleri ve ruh zenginlikleri olan üstün ahlaklı bir insan, karşısındaki insanlar için de güzel bir nimete dönüşür. Sahip olduğu özelliklerin her biri, Allah’ın ruhunun tecellileri olduğu için, müminlerde bir hayranlık uyandırır.

Allah'ın yarattığı nimetleri bu bakış açısıyla değerlendiren bir mümin, gördüğü hiçbir güzelliğe karşı duyarsız kalmaz. Nasıl ki insan Allah’ın yarattığı güzel bir manzarayı gördüğünde, güzel bir sofra gördüğünde mümin bunları mutlaka fark edip Allah'a karşı şükrünü dile getiriyorsa, güzel bir insan görülüğünde de, müminler o güzelliğin Allah’tan bir nimet olduğunu bilir ve o güzelliği Allah’ın tecellisi olarak görüp mutlaka takdir ederler. Allah’ın tecellisiyle, Allah’ın güzelliğiyle karşı karşıya olduklarını bilmelerinden kaynaklanan bir heyecan duyarlar.