Dini Bilgiler, Dini Kitaplar, Dini Sohbetler ve dahası...
9 Mart 2012 Cuma
Duâ, rahmet hazinesinin anahtarıdır... Duâ, bir sırr-ı ubûdiyettir. Ubûdiyet ise, hâlisen livechillâh olmalı. Yalnız aczini izhâr edip, duâ ile Ona ilticâ etmeli; Rubûbiyetine karışmamalı. Tedbîri Ona bırakmalı, hikmetine itimad etmeli, rahmetini ittiham etmemeli. Evet, hakikat-i halde, âyât-ı beyyinâtın beyânıyla sabit olan budur ki: Bütün mevcudât, herbirisi birer mahsus tesbih ve birer hususi ibâdet, birer has secde ettikleri gibi; bütün kâinattan dergâh-ı İlâhiyeye giden, bir duâdır. Ya istidad lisânıyladır -bütün nebâtât ve hayvanâtın duâları gibi ki, herbiri lisân-ı istidadıyla Feyyâz-ı Mutlaktan bir sûret talep ediyorlar ve esmâsına bir mazhariyet-i münkeşife istiyorlar. Veya ihtiyac-ı fıtrî lisânıyladır- bütün zîhayatın, iktidarları dahilinde olmayan hâcât-ı zarûriyeleri için duâlarıdır ki, herbirisi o ihtiyac-ı fıtrî lisâniyle Cevâd-ı Mutlaktan idâme-i hayatları için bir nevi rızık hükmünde bâzı metâlibi istiyorlar. Veya lisân-ı ıztırârıyla bir duâdır ki, muztar kalan herbir zîruh, katî bir ilticâ ile duâ eder, bir hâmî-i meçhûlüne ilticâ eder, belki Rabb-i Rahîmine teveccüh eder. Bu üç nevi duâ bir mâni olmazsa dâimâ makbuldür. Dördüncü nevi ki, en meşhurudur, bizim duâmızdır. Bu da iki kısımdır: Biri fiilî ve hâlî, diğeri kalbî ve kâlîdir. Meselâ, esbâba teşebbüs, bir duâ-i fiilîdir. Esbâbın içtimâı, müsebbebi icad etmek için değil, belki lisân-ı hal ile müsebbebi Cenâb-ı Haktan istemek için, bir vaziyet-i marziye almaktır. Hattâ çift sürmek, hazîne-i rahmet kapısını çalmaktır. Bu nevi duâ-i fiilî, Cevâd-ı Mutlakın isim ve unvânına müteveccih olduğundan, kabule mazhariyeti ekseriyet-i mutlakadır. İkinci kısım, lisân ile, kalb ile duâ etmektir; eli yetişmediği bir kısım metâlibi istemektir. Bunun en mühim ciheti, en güzel gàyesi, en tatlı meyvesi şudur ki: Duâ eden adam anlar ki, birisi var; onun hâtırât-ı kalbini işitir, her şeye eli yetişir, herbir arzusunu yerine getirebilir, aczine merhamet eder, fakrına meded eder. İşte ey âciz insan ve ey fakir beşer! Duâ gibi hazîne-i rahmetin anahtarı ve tükenmez bir kuvvetin medârı olan bir vesîleyi elden bırakma. Ona yapış; âlâ-yı illiyyîn-i insaniyete çık. Bir sultan gibi, bütün kâinatın duâlarını kendi duân içine al, bir abd-i küllî ve bir vekil-i umumi gibi “İyyake nestaîn / Ancak Senden yardım isteriz” (Fâtiha Sûresi: 5.) de, kâinatın güzel bir takvîmi ol. Sözler, 23. Söz, 5. Nokta LÛGATÇE: ubûdiyet: İbadet etme, kulluk. livechillâh: Allah için. âyât-ı beyyinât: Ap açık âyetler, deliller. Feyyâz-ı Mutlak: Mutlak bolluk ve bereket sahibi olan Allah. mazhariyet-i münkeşife: En gelişmiş ayna oluş, en mükemmel gösterici oluş. ihtiyac-ı fıtrî: Yaratılıştan olan ihtiyaç. zîhayat: Hayat sahibi, canlı. hâcât-ı zarûriye: Zorunlu olan ihtiyaçlar. Cevâd-ı Mutlak: Mutlak cömertlik sahibi Allah. idâme-i hayat: Hayatı devam ettirme. metâlib: Talep edilen şeyler, istekler. lisân-ı ıztırâr: Çaresizlik ve mecburiyet dili; zaruret dili. hâmî-i meçhûl: Bilinmeyen koruyucu. kâlî: Söz ile. esbâb: Sebepler. müsebbeb: Netice. vaziyet-i marziye: Hoşnut olunan, istenilen vaziyet. âlâ-yı illiyyîn-i insaniyet: İnsanlığın en yüksek derecesi. abd-i küllî: Bütün mahlûkatın ibadetlerini kendi şahsında temsil edebilen kul. takvîm: (Kıvâm’dan) 1- Düzeltme, doğrultma. 2- Kıvamına koyma, eğriyi doğrultma.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder