8 Mayıs 2013 Çarşamba

13. Câbir radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Kim ezanı işittiği zaman: Ey şu eksiksiz davetin ve kılınacak namazın rabbi Allahım! Muhammed'e vesîleyi ve fazîleti ver. Onu, kendisine vaadettiğin makâm-ı mahmûda ulaştır, diye dua ederse, kıyamet gününde o kimseye şefâatim vâcip olur." Buhârî, Ezân 8, Tefsîru sûre(17), 11. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Salât 37; Tirmizî, Mevâkît 43; Nesâî, Ezân 38; İbni Mâce, Ezân 4 Bir sonraki hadis ile birlikte açıklanacaktır. 14. Sa'd İbni Ebî Vakkas radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Kim müezzini işittiği zaman: Tek olan ve ortağı bulunmayan Allah'tan başka ilâh olmadığına, Muhammed'in O'nun kulu ve resûlü olduğuna şahitlik ederim. Rab olarak Allah'tan, resûl olarak Muhammed'den, din olarak İslam'dan razı oldum, derse, o kimsenin günahları bağışlanır." Müslim, Salât 13. Ayrıca bk. Tirmizî, Salât 42; Nesâî, Ezân 38; İbni Mâce, Ezân 4 Açıklamalar Her iki hadiste geçen "ezanı işittiği zaman" sözüyle anlatılmak istenen, ezanın tamamını işittikten sonra demektir. Çünkü ezanı işiten kimsenin müezzinin söylediklerini aynen tekrar etmesi gerektiğini ve bunun Resûl-i Ekrem tarafından emredildiğini önceki hadiste açıklamıştık. Ezan bittikten sonra ise, Peygamber Efendimiz'e salâtü selâm getirilir; sonra da ezan duası okunur. Yaygın olarak bilinen ve okunan ilk hadiste geçen dua ise de, bundan başkasının da okunabileceğine bu ikinci hadis delil teşkil eder. Hatta bunlar dışında me'sûr olan yani Peygamber Efendimiz'den rivayet edilen ve hadis kitaplarında yer alan dualardan herhangi biri de yapılabilir. Beyhakî'nin rivayetinde ilk duanın sonunda bir de: "İnneke lâ tühlifü'l-mîâd = Şüphesiz ki sen vaadinden caymazsın" ilâvesi vardır ki, biz de dualarımıza bunu ilâve ederiz. Yaygın olan bu duanın çok kısa tahlilini yapacak olursak: Buradaki "davet" ezanın lâfızlarıdır. Daha önce izah edildiği gibi, bu tevhîde davettir. "Tam" olmasının anlamı ezanda kelime-i tevhîd ve kelime-i şehâdetin bulunmasıdır. Tam ve kâmil olmanın bir yönü de değişikliğe ve bozulmaya uğramadan kıyamete kadar hem lâfzının hem muhtevasının korunacak olması ve itikad esaslarının hiçbir zaman değişmeyeceğidir. "Vesîle"nin buradaki anlamı önceki hadiste de işaret edildiği gibi cennetteki çok yüce bir makamdır. "Fazilet" de üstün bir makamın adı olup, diğer mahlûkattan yüce bir mertebedir. "Makâm-ı mahmûd", her lisanın övgü ve yüceltmesine lâyık makam demektir. O makamda olanı ilk yaratılan insandan son yaratılacak olana kadar herkes över ve yüceltir. Makâm-ı mahmûd, şefaat makamıdır ki, Resûlullah Efendimiz'e ihsân olunmuştur. Kur'an'ın: "Rabbin seni makâm-ı mahmûda ulaştırır" dediği makamdır [İsrâ sûresi (17), 79]. İbni Abbâs'ın açıklamasına göre: "Öyle bir makam ki, orada öncekiler ve sonrakiler sana hamd ve senâ eder ve mertebece bütün yaratılmışların önünde olursun. Şefaat edersin de şefaatin makbul olur. Senin sancağın altında olmadık kimse bulunmayacaktır" diye tarif edilir (Alî el-Kârî, el-Mirkât, II, 353). Peygamberimiz çeşitli hadislerinde bu makamdan bahsetmiş ve onun vasıflarını anlatmıştır. Önce de ifade ettiğimiz gibi, ezan İslam'ın temel prensiplerini kendinde toplayan bir dînî tebliğ, bir davettir. Bunu duyup dinleyen ve kalben inanarak tekrar eden bir mü'min, istikamet üzere olduğu, sahih bir iman ve sâlih bir amele sahip bulunduğu için Allah'a her ezandan sonra dua eder. Bu duanın mahiyet ve muhtevasını da böylece özet olarak bile olsa görüp anlayan bir müslüman artık bu fazileti işlemekten kendini müstağni göremez. Bütün bunları pekiştirmek üzere, ezandan ayrı olarak her farz namazdan önce bir de kamet getirilir. Hadislerden Öğrendiklerimiz 1. Ezanı, müezzinin söylediklerini tekrar ederek sonuna kadar dinlemek, bitince de dua etmek faziletli sünnetlerdendir. 2. Ezan vakitleri duaların reddedilmediği vakitler olup, her ezandan sonra dua etmek bu sebeple faziletli kabul edilmiştir. 3. Ezandan sonra duaya devam etmek hayırlara ulaşmanın sebebi olduğu gibi, kıyamet gününde Peygamberimizin şefaatine nâil olabilmenin de vesilesidir. 4. Ezan bittikten sonra Peygamber Efendimiz'in öğrettiği dualardan biri ezan duası olarak okunmalıdır. 5. Vesîle, fazîlet ve makâm-ı mahmûd kıyamet gününde sadece Peygamber Efendimiz'e has üstün mertebe ve makamlardır.


KABAĞIN DA SAHİBİ VAR!Vaktiyle bir derviş berbere gidip: - Vur usturayı berber efendi, der.Berber dervişin saçlarını kazımaya başlar ve diğer tarafa usturayı vuracakken, mahallenin kabadayısı içeri girer.Doğruca dervişin yanına gider, başının kazınmış tarafına sert bir tokat atarak:Kalk bakalım kabak, kalk da tıraşımızı olalım, diye bağırır.‘Dövene elsiz, sövene dilsiz’ olan, halktan gelen her şeyin Hak’tan geldiğine inanan derviş, sabreder. Fakat kabadayının tıraş esnasında da dili durmaz, sürekli alay eder derviş ile: 'Kabak aşağı, kabak yukarı.'Nihayet tıraş biter, kabadayı dükkandan çıkar. Henüz birkaç metre gitmiştir ki, kontrolden çıkan bir at arabası yokuştan aşağı hızla üzerine gelerek kabadayıyı altına alıp sürükler. Kabadayı oracıkta feci şekilde can verir. Berber dervişe bakar, sorar:- Biraz ağır olmadı mı derviş efendi?Derviş düşünceli bir şekilde cevap verir:- Vallahi gücenmedim ona. Hakkımı da helal etmiştim. Gel gör ki, kabağın da bir sahibi var. O gücenmiş olmalı!


PAPAZIN MÜSLÜMAN OLMASINDAKİ ETKİLİ SURE "İslâm'ı iyice araştıran bir papaz, Tebbet sûresi sebebiyle müslüman olur."Bu sûre'de muhteşem bir incelik ve mucize gördüm" der. Ne olduğunu soranlara şöyle açıklar papaz; "Tebbet sûresi yaşayan bir insan hakkında nazîl oldu. Yani Ebû Lehep hakkında nazîl oldu. Ebû Lehep bu sûre indikten sonra tam 8 sene daha yaşadı. Bu sûre onun ve karısının cehennemlik olduğunu bildiriyordu. Yani Ebû Lehep yalandan bile iman etse bu sûre geçersiz kalacaktı.Çünkü Ebû Lehep iman etmiş olacaktı. Ama Ebû Lehep bu sûre inmesine rağmen ve tam 8 sene yaşamasına rağmen inkârında direndi ve zulmüne devam etti karısıyla birlikte.incelik ve mucize burada. Yani iman ederek bu sûreyi geçersiz kılabilirdi. Ama Allah onun iman etmeyeceğini biliyordu. İşte bu sûrede muhteşem bir mucize vardır. Bu da demektir ki Allah(c.c.) geçmiş ve gelecek ile ilgili herşeyi eksiksiz bilmektedir. Ben bu yüzden Müslüman oluyorum..."


Hz ali (ra)


Ebu Hureyre (r.a) dediki:Resulüllah (s.a.v) şöyle buyurdu: Ateşlik iki sınıf insan ki ben onları henüz görmedim. Yanlarında sığır kuyruğu gibi kamcılar olup insanları onlarla döven topluluk ve biride bir takım kadınlar topluluğudurki bunlar giyinik, çıplaktırlar. Görenleri yoldan saptıran ve kendileri de haktan sapanlardır. Başları bir tarafa sarkan deve hörgücü gibi olacaktır. Bunlar cennete giremiyecekler, kokusu şu kadar! Şukadar! Yürüme mesafesinden alındığı halde bunlar cennetin kokusunu da bulup alamıya-caklardır. Hadis-i Şerif (Müslim)


Hz. Musa aleyhisselam Tur'a duaya giderken dağda bir adam çıkar önüne. - Ben der, gece gündüz bu mağarada ibadetle meşgulüm. Rabb'ime sor ki, benim yaptığım ibadetimi kabul ediyor mu? Musa aleyhisselam duadan sonra adamın sorusunu sorar, dönüşünde ise acı haberi şöyle verir: - Rabb'imin sana selamı var. Ben o kulumun ibadetlerini kabul etmiyorum, buyurdu, der. Adam düşünmeye başlar. Sonra kendini toparlayarak kalkar mağaraya yönelir. Musa Aleyhisselam 'Nereye?' diye sorar. Mağaraya, der. Vakit çok kıymetli boşa geçirmeyeyim, hemen Rabb'ime ibadete başlayayım! - İbadetlerini Rabb'im kabul etmeyeceğini bildirdi ya! Şöyle cevap verir: - Ben O'nun işine karışmam. Bana 'ibadet et' emri vermiş, ben O'nun emrini yerine getirmeye çalışırım, bilirim ki O asla yanlış yapmaz. Ben O'na teslim olmuşum bir defa. Teslim olan pazarlık yapmaz, O'ndan ne gelirse hikmeti var deyip teslim olur, kabul eder!.. İşte o anda Cebrail Aleyhisselam gelerek der ki: - Ya Musa! O kula söyle şu andan itibaren geçmiş ve gelecek bütün ibadetleri kabul edilmiştir. Allah kendisine böyle teslim olanı asla mahrum bırakmaz. Bu teslimiyeti ona imtihanı kazandırmıştır