11 Kasım 2012 Pazar

“Rabbim! Beni namaza devam eden bir kimse eyle. Soyumdan da böyle kimseler yarat. Rabbimiz! Duamı kabul eyle.” ibrahim süresi 40


Hz. Ali bir dönem aşırı derecede maddi sıkıntıya düşmüştü. Hanımı Hz. Fatıma’ya: - Rasulullah (s.a.v)’a gidip bir şeyler istesen, dedi. O da kalkıp Rasulullah (s.a.v)’a gitti ve kapısını çaldı. O sırada Rasulullah (s.a.v)’ın yanında cariyes i Ümmü Eymen vardı. Kapının çalındığını duyunca: - Bu, kızım Fatıma’nın kapıyı çalışına benziyor. Acaba bir şey mi oldu? Bu saatte gelmek onun adeti değildir, buyurdu. Fatıma içeri girdiğinde: - Ey Allah’ın Rasulü! Meleklerin yiyeceği, tehlil (La ilahe illallah; Allah’tan başka hiçbir ilah yoktur), tesbih (Subhanallah; Allah’ı bütün eksik sıfatlardan uzak tutarım) ve tahmid (Elhamdu lillah; Bütün hamd ve övgüler Allah’adır)’dir. Peki biz insanların yiyeceği nedir? diye sordu. Rasulullah (s.a.v) da: - Beni hak peygamber olarak gönderen Allah’a yemin ederim ki, Muhammed’in aile halkı otuz günden beri yemek pişirmek için ocak yakmadılar. Ama bize bazı keçiler geldi. Eğer istersen onlardan beş tanesinin sana vereyim, istersen de Cebrail’in bana öğrettiği beş kelimeyi sana öğreteyim, buyurdu. Hz. Fatıma da: - Hayır! Keçileri istemiyorum, bana o beş kelimeyi öğret, dedi. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v) da: - “Ey evvellerin evveli! Ey ahirlerin ahiri! Ey sarsılmaz kuvvet sahibi! Ey zavallıların acıyanı! Ey merhametlilerinen merhametlisi!” de, buyurdu. Hz. Fatıma da ayrılarak eve geldi. Hz. Ali: - Ne yaptın? diye sordu. Hz. Fatıma da: - Buradan dünyayı istemek için gitmiştim, ama sana ahireti getirdim, cevabını verdi. Hz. Ali de: - Bu gün senin en hayırlı günündür, dedi.” Kenzu’l-Ummal 1/303


“Gerçek şudur ki kâfir bir iyilik yaptığı zaman, onun karşılığında kendisine dünyalık bir nimet verilir. Mümine gelince, Allah onun iyiliklerini âhirete saklar, dünyada da yaptığı kulluğa göre ona rızık verir.” Müslim, Münâfıkîn 57 Bir rivâyete göre de (Müslim, Münâfıkîn 56) Resûl-i Ekrem şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz ki Allah, hiçbir mü’minin işlediği iyiliği karşılıksız bırakmaz. Mümin, yaptığı iyilik sebebiyle hem dünyada hem de âhirette mükâfatlandırılır. Kâfire gelince, dünyada Allah için yaptığı iyilikler karşılığında kendisine rızık verilir. Âhirete vardığında ise, kendisiyle mükâfatlandırılacağı herhangi bir hayrı kalmaz.”




BÜYÜK İSLAM ALİMLERİ KURAN'DA HZ. MEHDİ (AS)’A VE İSLAM AHLAKININ DÜNYA HAKİMİYETİNE İŞARET EDEN BAZI AYETLERİ ŞÖYLE ŞERH ETMİŞLERDİR

A’RAF SURESİ’NİN 128. AYETİMUSA KAVMİNE: "ALLAH'TAN YARDIM DİLEYİN VE SABREDİN. GERÇEK ŞU Kİ, ARZ ALLAH'INDIR; ONA KULLARINDAN DİLEDİĞİNİ MİRASÇI KILAR. EN GÜZEL SONUÇ MUTTAKİLER İÇİNDİR." DEDİ.
...Ebu Halid el-Kabulî, Ebu Cafer (Muhammed Bakır)’dan şöyle rivayet etmiştir: Hz. Ali'nin kitabında şunun yazılı olduğunu gördük:
"... Gerçek şu ki, arz Allah'ındır; ona kullarından dilediğini mirasçı kılar. En güzel sonuç muttakiler içindir." dedi." (Araf, 128)  BEN VE EHL-İ BEYT'İM, ALLAH'IN YERYÜZÜNE MİRASÇI KILDIĞI KİMSE­LERİZ. BİZ, MUTTAKİLERİZ VE YERYÜZÜNÜN TAMAMI BİZİMDİR....BENİM SOYUMDAN KÂİM (HZ. MEHDİ (AS))... BÜTÜN YERYÜZÜNE HAKİM OLUR, ... TIPKI RESÛLULLAH (SAV)'İN YERYÜZÜNDE TASARRUF ETMESİ ...GİBİ.


TEVBE SURESİ’NİN 33. AYETİMÜŞRİKLER İSTEMESE DE O DİNİ (İSLAM'I) BÜTÜN DİNLERE ÜSTÜN KILMAK İÇİN ELÇİSİNİ HİDAYETLE VE HAK DİNLE GÖNDEREN O'DUR.
İmam Ca’fer Sadık Hz.leri bu ayet hakkında:
“Vallahi! Kaim (Hz. Mehdi (a.s.)) zuhur etmeden bu ayetin ma’nası tecelli etmez.
Abaye bin Reb’i’den, Emirel Mü’minin Hz. Ali yukarıda zikredilen ayet hakkında:
“Nefsim yed-i kudretinde olan Allah’a kasem ederim ki! Hiçbir köy kasaba ve şehir kalmayacak ki, sabah akşam içinde, “Eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden Resullullah denmesin” buyurdu.
İmam Zeynel-Abidin ve İmam Muhammed Bakır Hz.leri:
Cenab-ı Hakk muhakkak Kaim (Hz. Mehdi (as)) ile İslam dinini bütün dinlere galip getirecektir.” buyurdular.

YASİN SURESİ’NİN 30. AYETİ

YAZIKLAR OLSUN KULLARA; Kİ ONLARA BİR ELÇİ GELMEYEGÖRSÜN, MUTLAKA ONUNLA ALAY EDERLERDİ.
Emirülmüminin aleyhisselam: Küfe şehrinin minberinde şöyle buyurdu: Sizin arkanızda karanlık, kör ve şiddetli fitneler vardır. Bu fitnelerden sadece “Nevme”ler kurtulacaktır? Dediler ki: Ey Emirmüminin! Nevme nedir? Buyurdu ki: HALKI TANIYAN AMA HALKIN ONU TANIMADIĞI KİMSEDİR. BİLİNİZ Kİ YERYÜZÜ ALLAH’IN HÜCCETİ (HZ. MEHDİ (AS) OLMADAN AYAKTA DURAMAZ. AMA ALLAH HALKIN NEFİSLERİNE KARŞI ZULMÜ, CEFASI VE İSRAFI YÜZÜNDEN, ONU HALKTAN GİZLEYECEKTİR. EĞER ALLAH’IN HÜCCETİ (HZ. MEHDİ (AS) BİR AN YERYÜZÜNDEN ÇEKİLSE, YER HALKIN ÜZERİNE ÇÖKER. AMA HÜCCET (HZ. MEHDİ (AS)) HALKI TANIR, HALK İSE ONU TANIYAMAZ. Tıpkı Yusuf gibi. Yusuf halkı tanıdığı halde onlar Yusuf’u inkar ederlerdi. Sonra Hz. Ali şu ayeti okudu: KULLARA YAZIKLAR OLSUN, RESUL ONLARA GELDİKÇE ONUNLA ALAY EDİYORLARDI. (Mübarek “Yasin” süresi 30. şerife. Gaybet-i Numani, sf.162)
HUD SURESİ’NİN, 86. AYETİ
"EĞER MÜ'MİNSENİZ, ALLAH'IN BIRAKTIĞI (HELAL İŞLERDEN OLAN KAZANÇ) SİZİN İÇİN DAHA HAYIRLIDIR. BEN, SİZİN ÜZERİNİZDE BİR GÖZETLEYİCİ DEĞİLİM."
Ebu Cafer, bu alametleri şöyle saymıştır:
“... O (Hz. Mehdi (as)) çıkınca sırtını Kabe’ye yaslar. Ona (Hz. Mehdi (as)) tabilerinden 313 kişi tabi olur. Hz. Mehdi (as) ilk önce şu ayeti okur: “EĞER MÜMİN İSENİZ ALLAH’IN BIRAKTIĞI SİZİN İÇİN DAHA HAYIRLIDIR.” (Hud Suresi, 86)

Bu ayeti okuyup şöyle der: “BEN SİZİN İÇİN ALLAH’IN BIRAKTIĞI VE HALİFESİYİM (Müslümanların manevi lideriyim). BEN ONUN HÜCCETİYİM.” HZ. MEHDİ (AS)’A SELAM VERENLER ŞÖYLE SELAM VERİRLER: “SELAM SANA EY ALLAH’IN YERYÜZÜNDE BIRAKTIĞI (BAKİYYESİ!)” Sonra herkes ona (Hz. Mehdi (as)’a) bey’at (biat) eder. (Hz. Mehdi (as)’ın) Adamlarının sayısı on bine ulaşır. Allah’ın dışında bir başkasına ibadet eden, Musevi ve Hıristiyan olan herkes ona (Hz. Mehdi (as)’a) iman eder. Böylece yeryüzünde tek bir millet hasıl olur; o İslam milletidir. Sonra Allah’tan başkasına tapanların üzerine gökten bir ateş düşer ve onları yakar. Doğrusunu Allah bilir.” (Nurul Ebsar, Ehl-i Beyt, Oniki İmam, Kutuplar ve Mezhep İmamlarının Menkıbeleri Şeblenci (1250),Tercüme: Saim Güngör, (Pamuk Yayıncılık Nisan 2004 Cilt: 628 77 93) s. 594)

NUR SURESİ’NİN 55. AYETİ
ALLAH, İÇİNİZDEN İMAN EDENLERE VE SALİH AMELLERDE BULUNANLARA VA'DETMİŞTİR: HİÇ ŞÜPHESİZ ONLARDAN ÖNCEKİLERİ NASIL 'GÜÇ VE İKTİDAR SAHİBİ' KILDIYSA, ONLARI DA YERYÜZÜNDE 'GÜÇ VE İKTİDAR SAHİBİ' KILACAK, KENDİLERİ İÇİN SEÇİP BEĞENDİĞİ DİNLERİNİ KENDİLERİNE YERLEŞİK KILIP SAĞLAMLAŞTIRACAK VE ONLARI KORKULARINDAN SONRA GÜVENLİĞE ÇEVİRECEKTİR. ONLAR, YALNIZCA BANA İBADET EDERLER VE BANA HİÇ BİR ŞEYİ ORTAK KOŞMAZLAR. KİM BUNDAN SONRA İNKAR EDERSE, İŞTE ONLAR FASIKTIR.
Ali bin Hasan kanalıyla Ayyasi tarafından rivayet edildi: Onun yanında bu ayet-i kerime okundu: Onlar Allah'a yemin olsun ki bizim ehli beytin sevenlerindendir. ALLAH BİZDEN BİR ŞAHSIN (HZ. MEHDİ (AS)’IN) ELİYLE ONLARA (BUNU) YAPTIRIR. O ŞAHIS İSE BU ÜMMETİN MEHDİSİDİR. (Mecmau’l beyan fi tefsiri’l-Kuran Ebu Ali Eminuddin Fazl, Hasan b. Fazl Tabersi 1986, c:4, sf. 832)
Ayaşi tefsirinde:
Zeynel-Abidin Hz.leri: ... (Nur Suresi, 55) ayetini okudu ve şöyle buyurdu: “Vallah! Onlar, biz Ehl-i Beyti sevenlerdir. Allah onlar içİn bunu muhakkak yapacakTır, bizden birinin eliyle... Ki o bu ümmetin Mehdisi’dir.”


ENBİYA SURESİ’NİN, 105. AYETİ
"ANDOLSUN BİZ ZİKİR'DEN (BÜTÜN SEMAVİ KİTAPLAR VEYA TEVRAT) SONRA ZEBUR'DA DA 'HİÇ ŞÜPHESİZ, SALİH KULLARIM YERYÜZÜNE MİRASÇI OLACAKLARDIR' DİYE YAZDIK."
İMAM MUHAMMED BÂKIR BU AYETLE İLGİLİ OLARAK ŞÖYLE BUYURMUŞTUR: "BUNLAR, AHİR ZAMANDA ZUHUR EDECEK OLAN HZ. MEHDİ (AS)'IN ASHABIDIR."(Mecma-ul Beyan Tefsiri.)
ANDOLSUN, BİZ ZİKİRDEN (TEVRAT'TAN) SONRA ZEBUR'DA DA: "ŞÜPHESİZ ARZ'A SALİH KULLARIM VARİSÇİ OLACAKTIR." diye yazdık.İmam Bakır ve Sadık'tan rivayet edilmektedir: "Buradaki (ayette bildirilen) "SALİH KULLAR", HZ. MEHDİ (AS) VE ARKADAŞLARIDIR."(Hüseyin es-Şirazi, sf. 113)


MAİDE SURESİ’NİN, 54. AYETİ
"EY İNANANLAR! SİZDEN KİM DİNİNDEN DÖNERSE, ALLAH, YAKINDA ÖYLE BİR TOPLUM GETİRECEK Kİ O ONLARI SEVER, ONLAR DA O'NU SEVERLER. MÜMİNLERE KARŞI ALÇAK GÖNÜLLÜ, KÂFİRLERE KARŞI ONURLU VE ŞİDDETLİDİRLER. ALLAH YOLUNDA CEHD EDERLER VE HİÇBİR KINAYICININ KINAMASINDAN KORKMAZLAR..."
ONLAR (HZ. MEHDİ (AS) VE ONA TABİ OLAN MÜSLÜMANLAR) ŞU AYETİN KASTETTİĞİ KİMSELERDİR: "EY İNANANLARSİZDEN KİM DİNİNDEN DÖNERSE, (BİLSİN Kİ) ALLAH, YAKINDA ÖYLE BİR TOPLUM GETİRECEKki... (Maide Suresi, 54).." (Tefsir-un Nu'mani.)
Süleyman bin Haruni İcli şöyle der: İmam Caferi Sadık aleyhisseslam’ın şöyle buyurduğunu duydum: “Bu emrin sahibinin (Hz Mehdi (as)’ın) ashabı mahfuzdurlar, eğer halkın hepsi ölse dahi Allah onun (Hz. Mehdi (as)’ın) ashabını getirir. Allah azze ve celle onlar (Hz. Mehdi (as)) ve ashabı) hakkında şöyle buyurmuştur: “Onlar ona karşı kafir olsalar da, O’na öyle bir kavim vermişiz ki ona karşı kafir olmazlar.” Allah onlar Hz. Mehdi (as) ve ashabı) hakkında ayrıca şöyle buyurmuştur: “Allah öyle bir kavim getirecek ki Allah onları (Hz. Mehdi (as) ve ashabını) sever, onlar da Hz. Mehdi (as) ve ashabı getirir Allah’ı severler. Müminlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı azizdirler.”


ENAM SURESİ’NİN, 89. AYETİ:
BUNLAR, KENDİLERİNE KİTAP, HİKMET VE PEYGAMBERLİK VERDİKLERİMİZDİR. EĞER BUNLARI TANIMAYIP-KÜFRE SAPIYORLARSA, ANDOLSUN, BİZ BUNA (KARŞI) İNKARA SAPMAYAN BİR TOPLULUĞU VEKİL KILMIŞIZDIR. (ENAM SURESİ, 89)
... İmam Cafer Sadık (a.s) bu ayetle ilgili olarak şöyle buyurmuştur: "BU AYETTE İŞARET EDİLEN GÖREVİN SAHİBİ (HZ. MEHDİ (AS)) KORUMA ALTINDADIR. ŞAYET İNSANLARIN TÜMÜ GİTSELER DE, ALLAH ONU (HZ. MEHDİ (AS)’I) VE ASHABINI GETİRECEKTİR. ONLAR YÜCE ALLAH'IN HAKLARINDA ŞÖYLE BUYURDUĞU KİMSELERDİR: 'Şimdi şunlar, bunları inkâr ederse, BİZ BUNLARI İNKÂR ETMEYECEK BİR TOPLUMU (HZ. MEHDİ (AS)’I VE ONA TABİ OLAN MÜSLÜMANLARI), BUNLARA VEKİL BIRAKMIŞIZ. (En'am Suresi, 89)


NEML SURESİ’NİN, 62. AYETİ:
YA DA SIKINTI VE İHTİYAÇ İÇİNDE OLANA, KENDİSİNE DUA ETTİĞİ ZAMAN İCABET EDEN, KÖTÜLÜĞÜ AÇIP GİDEREN VE SİZİ YERYÜZÜNÜN HALİFELERİ KILAN MI? ...
Muhammed bin Müslim şöyle der: "Haceti (ihtiyaç, muhtaçlık içinde) olan biri O’nu çağırdığında O’na icabet eder." ayeti hakkında İmam Muhammed Bakır aleyhisselam şöyle buyurdu: Bu ayet Kaim (Hz. Mehdi (as) aleyhisselam hakkında nazil olmuştur... HALKIN İÇİNDE HZ. MEHDİ (AS)'A İLK BİAT EDECEK OLAN CEBRAİL ALEYHİSSELAMDIR. (Şeyh Muhammed b. İbrahim-i Numani, Gaybet-i Numani s.37)


BAKARA SURESİ’NİN, 155. AYETİ:Andolsun, BİZ SİZİ BİRAZ KORKU, AÇLIK VE BİR PARÇA MALLARDAN, CANLARDAN VE ÜRÜNLERDEN EKSİLTMEKLE İMTİHAN EDECEĞİZ. Sabır gösterenleri müjdele.
... Ebu Basir'den: İmam Caferi Sadık aleyhisselam şöyle buyurdu: KAİM'İN (HZ. MEHDİ (AS)’IN) KIYAMINDAN ÖNCE *BİR YIL HALK AÇ KALACAK VE ONLARI ÖLDÜRÜLME KORKUSU SARACAK; MALLARI, CANLARI VE MAHSULLERİ AZALACAK. Bu olay Allah'ın Kitabı’nda açıkça yazar. Sonra bu ayeti tilavet etti: "SİZLERİ KORKU, AÇLIK, MAL, CAN VE MAHSULLERİN EKSİLMESİ İLE MUTLAKA İMTİHAN EDECEĞİZ. VE SABREDENLERİ MÜJDELE." (Şeyh Muhammed b.İbrahim-i Numani, Gaybet-i Numani s. 297)

*Hz. Mehdi (as)’ın kıyamından önce dünya çapında 7 yıl süren çok büyük bir ekonomik buhran yaşanacaktır. İmam Caferi Sadık (as), 7 yıl sürecek olan bu ekonomik krizin özellikle bir yıl boyunca daha da şiddetini artıracağına ve etkisini göstereceğine dikkat çekmiştir.
Aynı şekilde Muhammed Bin Müslim’den aktarılan diğer bir rivayete göre ise; 
İmam Caferi Sadık aleyhisselam şöyle buyurdu: 
Kaim’in (Hz. Mehdi (as)’ın) kıyamından önce belirtiler vardır: “Yüce Allah tarafından mümin kullarına belalar gelecektir. Bu belirtiler nelerdir? Diye arzettim. Buyurdu ki: O, ALLAH AZZE VE CELLE’NİN ŞU BUYRUĞUDUR. “SİZLERİ KORKU, AÇLIK, MAL, CAN VE MAHSULLERİN EKSİLMESİ İLE MUTLAKA İMTİHAN EDECEĞİZ. VE SABREDENLERİ MÜJDELE.

Buyuruyor ki: Siz müminleri mutlaka imtihan edeceğiz. Korku ile yani saltanatlarının sonlarına doğru filanca oğullarının hükümeti ile korkutacağız. Ve açlıkla, yani mahsullerin pahalılığı ile. Malların azalması yani, ticaretlerin kesat olması ve faziletinin azalması. Canlar (ın azalması) yani, hızlı ve ani ölümler. Mahsuller(in azalması) yani, çiftçiliğin azalması ve meyvelerin bereketinin azalmasıSABREDENLERİ MÜJDELE YANİ, İŞTE O ZAMAN KAİM (HZ. MEHDİ (AS)) ALEYHİSSELAM’IN ZUHURU İLE (ONLARI MÜJDELE Sonra bana buyurdu ki: Ey Muhammed! Bu onun te’vilidir. (asıl mana ve yorumu budur). Allah azze ve celle buyuruyor ki: “Onun tevilini sadece Allah ve ilimde derin olanlar bilirler.”
A’Lİ İMRAN SURESİ’NİN, 83. AYETİ:
PEKİ ONLAR, ALLAH'IN DİNİNDEN BAŞKA BİR DİN Mİ ARIYORLAR? OYSA GÖKLERDE VE YERDE HER NE VARSA -İSTESE DE, İSTEMESE DE- O'NA TESLİM OLMUŞTUR VE O'NA DÖNDÜRÜLMEKTEDİRLER.
Tefsir-i Ayaşi’de, İmam Musa Kazım'ın nakliyle, bu ayetin Hz. Mehdi (as)’a baktığı rivayet edilmektedir.


HADİD SURESİ’NİN, 17. AYETİ:
BİLİN Kİ GERÇEKTEN ALLAH, ÖLÜMÜNDEN SONRA YERYÜZÜNE HAYAT VERİR. ŞÜPHESİZ BİZ, UMULUR Kİ AKLINIZI KULLANIRSINIZ DİYE SİZE AYETLERİ AÇIKLADIK.
Selam b. Müstenir de, İmam Muhammed Bakır'dan şu hadisi rivayet etmiştir:
"ALLAH TEALA, KIYAM EDECEK HZ. MEHDİ (AS)'IN ELİYLE YERİ DİRİLTECEKTİR. O (HZ. MEHDİ (AS)), ADALET ÜZERE HALKI YÖNETECEKTİR. BÖYLECE YERYÜZÜ ZULÜMLE ÖLDÜKTEN SONRA, HZ. (MEHDİ (AS)) ADALETLE TEKRAR DİRİLTECEKTİR."  (Şeyh Tusi, Gaybet, s. 120; Duhayyil, el-Hz. Mehdi, s. 57)


HUD SURESİ’NİN 8. AYETİ
ANDOLSUN, ONLARDAN AZABI SAYILI BİR TOPLULUĞA (VEYA BELİRLİ BİR SÜREYE) KADAR ERTELESEK, MUTLAKA: "ONU ALIKOYAN NEDİR?" DERLER. HABERİNİZ OLSUN; ONLARA BUNUN GELECEĞİ GÜN, ONLARDAN GERİ ÇEVRİLECEK DEĞİLDİR VE ALAYA ALMAKTA OLDUKLARI ŞEY DE KENDİLERİNİ ÇEPEÇEVRE KUŞATACAKTIR.
…İshak bin Abdülaziz’den: 
İmam Caferi Sadık aleyhisselam “ONLARIN UĞRAYACAKLARI AZABI SAYILI BİR ÜMMETE DEK ERTELERSEK ayeti hakkında şöyle buyurdu: 
Azap, Kaim aleyhisselam’ın (Hz Mehdi (as)’ın) kıyamıdır. Sayılı bir ümmet ise Bedir’de savaşanların sayısı kadar olan ashabıdır.”
BAKARA SURESİ’NİN 148. AYETİ
... ÖYLEYSE HAYIRLARDA YARIŞINIZ. HER NEREDE OLURSANIZ, ALLAH SİZLERİ BİR ARAYA GETİRECEKTİR. ŞÜPHESİZ ALLAH, HER ŞEYE GÜÇ YETİRENDİR.
…Ebu Basir’den:
İMAM CAFERİ SADIK ALEYHİSSELAM “HAYIRLI İŞLERE DOĞRU KOŞUN, NEREDE OLURSANIZ OLUN ALLAH HEPİNİZİ BİRDEN TOPLAR, BİRLEŞTİRİR ayeti hakkında şöyle buyurdu: “Kaim (Hz Mehdi (as)) ve ashabı hakkında nazil olmuştur. Allah onları (Hz Mehdi (as) ve ashabını) vaatsiz olarak biraraya toplayacaktır.”
RAHMAN SURESİ’NİN 41. AYETİ
(ÇÜNKÜ O GÜN) SUÇLU-GÜNAHKARLAR, SİMALARINDAN TANINIR DA ALINLARINDAN VE AYAKLARINDAN YAKALANIRLAR.
…Ebu Basir’den:
İmam Caferi Sadık aleyhisselam “SUÇLULAR ÇEHRELERİNDEN TANINACAK ayeti hakkında şöyle buyurdu: ALLAH ONLARI TANIR, LAKİN BU AYET KAİM (HZ. MEHDİ (AS)) HAKKINDA NAZİL OLMUŞTUR. (HZ. MEHDİ (AS)) ONLARI ÇEHRELERİNDEN TANIYACAK VE ASHABI İLE BİRLİKTE ONLARI FİKREN DARMADAĞIN EDECEK.


FUSSİLLET SURESİ’NİN 53. AYETİ
BİZ AYETLERİMİZİ HEM AFAKTA, HEM KENDİ NEFİSLERİNDE ONLARA GÖSTERECEĞİZ;  ÖYLE Kİ, ŞÜPHESİZ ONUN HAK OLDUĞU KENDİLERİNE AÇIKÇA BELLİ OLSUN. Her şeyin üzerinde Rabbinin şahid olması yetmez mi?
Ebu Basir der ki: İmam Muhammed Bakır aleyhisselama Allah azze ve cellenin bu ayetin tefsiri soruldu: “PEK YAKINDA ONLARA ALEMDEKİ VE CANLARINDAKİ DELİLLERİ GÖSTERECEĞİMİZ ZAMAN, SONUNDA ONUN HAKK OLDUĞUNU ANLAYACAKLARDIR.” Şöyle buyurdu: Onlara nefislerindeki mesh (hayvanlaşma) gösterilecek ve alemin onlara artık daraldığı gösterilecek. Böylece onlar Allah’ın kudretini hem kendi nefislerinde hem de alemlerde göreceklerdir. “Sonunda onun hakk olduğunu anlayacaklardır.” İşte o zaman Kaim’in (Hz Mehdi (as)’ın) zuhurdur. O (Hz. Mehdi (as)) Allah Azze ve Celle’den gelen hakktır ve bu halk onu (Hz. Mehdi (as)’ı) mutlaka görecektir.


BAKARA SURESİ’NİN 249. AYETİ
Talut, Orduyla Birlikte Ayrıldığında Dedi Ki: "DOĞRUSU ALLAH SİZİ BİR IRMAKLA İMTİHAN EDECEKTİR. ..."
Ebu Basir şöyle der: İmam Caferi Sadık aleyhisselam şöyle buyurdu: “Talut’un ashabı bir nehirle imtihan olunmuş ve Allah onlar hakkında “Sizleri bir nehir ile deneyeceğiz.” buyurmuştu. KAİM (HZ. MEHDİ) ALEYHİSSELAM’IN ASHABI DA TIPKI ONUN GİBİ İMTİHAN OLUNACAKLAR.”


ALİ İMRAN SURESİ’NİN 200. AYETİ
EY İMAN EDENLER, SABREDİN VE SABIRDA YARIŞIN, (SINIRLARDA) NÖBETLEŞİN. ALLAH'TAN KORKUN. UMULUR Kİ KURTULURSUNUZ.
İmam Bakır bu ayette şöyle ma’na vermişlerdi:
“Ey Muhammediler! Farzların edasında sabrediniz, düşmanlarınızın eziyetlerinde musabere ediniz, birbirinize yardım ediniz, İmamınız Mehdi Resule sımsıkı sarılınız.” Süleyman İbrahim, Meveddet Pınarları, Hz. Muhammed Aleyhisselam ve Al-i Aba, On İki İmam, Hz. Mehdi (a.s.) Resul Hakkındaki Ayet ve Hadisler, Çeviren: Adnan M. Selman, s. 219)

YUNUS SURESİ’NİN 20. AYETİ
BİR DE DERLER Kİ: "RABBİNDEN ÜZERİNE BİR AYET (MUCİZE) İNDİRİLSE YA!.." DE Kİ: "GAYB YALNIZCA ALLAH'INDIR, SİZ BEKLEYEDURUN; BEN DE SİZLERLE BİRLİKTE BEKLEYENLERDENİM."
...CA’FER SADIK HZ.LERİ: “BU AYETTEKİ GAYB, HZ. MEHDİ (A.S.)’DIR buyurdular.


HUD SURESİ’NİN 80. AYETİ
DEDİ Kİ: "SİZE YETECEK GÜCÜM OLSAYDI VEYA SAĞLAM BİR YERE SIĞINABİLSEYDİM."
Meali: Hz, Lut (as) Allah’a şikayet ederek kavmine hitaben: Ne vardı, size karşı gelmek için benim bir kuvvetim olsaydı veya çok sarp bir kaleye sığınabilseydim.
İmam Ca’fer Sadık Hz.leri: “Bu ayet-i kerimedeki Hz. Lut (as)’ın temenni ettiği kuvvet, Kaim’in (Hz. Mehdi (as)’ın) kuvveti, sığınmak istediği kale de Hz. Mehdi (as)’ın ashabı idi. ‘Rukn-i Şedid’ onlardır. Onlardan biri kırk adam kuvvetindedir ve her birinin kalbi demir gibidir....” buyurmuşlardır.


YUSUF SURESİ’NİN 110. AYETİ
ÖYLE Kİ ELÇİLER, UMUTLARINI KESİP DE, ARTIK ONLARIN GERÇEKTEN YALANLADIKLARINI SANDIKLARI BİR SIRADA ONLARA YARDIMIMIZ GELMİŞTİR; BİZ KİMİ DİLERSEK O KURTULMUŞTUR. SUÇLU-GÜNAHKARLAR TOPLULUĞUNDAN ZORLU AZABIMIZ KESİN OLARAK GERİ ÇEVRİLMEYECEKTİR.
Mufaddal’dan, Cafer Sadık Hz.lerinden, babasından, babalarından, Emirel Mü’minin Hz. Ali’den:
Allah’ın nusratı (zaferi), ancak insanların ölümü yaşamaya tercih ettikleri zaman gelir, Rabbimin Kitab-ı Celilinde şu ayette beyan ettiği gibi:...
Ta ki peygamberler ‘Nusrat-ı mev’udenin hemen tecelli etmemesinden” ümitsiz oldukları, yalana çıkarıldıklarını zannettikleri bir zamanda, ansızın yardımımız (Hz. Mehdi (a.s.)) onlara yetişti. Biz istediğimizi kurtarırız.
Cenab-ı Hakk’ın nusratı Kaim (HZ. MEHDİ (A.S.) ) ile gelecek.
HAC SURESİ’NİN 41. AYETİ
ONLAR Kİ, YERYÜZÜNDE KENDİLERİNİ YERLEŞTİRİR, İKTİDAR SAHİBİ KILARSAK, DOSDOĞRU NAMAZI KILARLAR, ZEKATI VERİRLER, MA'RUFU EMREDERLER, MÜNKERDEN SAKINDIRIRLAR. BÜTÜN İŞLERİN SONU ALLAH'A AİTTİR.
Ebu’l Carud’dan:
... O zulm ile yurdlarından çıkarılan kimselere, eğer arzda yer verirsek, ‘onlar (Hz. Mehdi (a.s.) ve ashabı) iktidar sahibi olunca şımarmazlar”, namazlarına devam ederler, zekatlarını verirler, ma’rufu emrederler ve kötülükten nehyederler. Bunların bütün umurunun akıbeti Allah’a aittir.
İmam Bakır Hz.leri : “Bu ayet HZ. MEHDİ (AS) ve ashabı hakkında nazil olmuştur. Allah onları doğudan batıya kadar, bütün dünyaya sahib yapacak, İslam’ı onlarla yüceltecek, zulümden ve bid’atden eser kalmayacak. “


ZARİYAT SURESİ’NİN, 23. AYETİ
İşte, göğün ve yerin Rabbine andolsun ki, ŞÜPHESİZ, O (SİZE VA'DEDİLEN) SİZİN (ARANIZDA) KONUŞTUKLARINIZ KADAR, ELBETTE KESİN BİR GERÇEKTİR.
“Meali: Semaların ve arzın Rabbi hakkı için şüphesiz o (Hz. Mehdi (a.s.)), söylediğiniz söz gibi haktır.
Bu ayette de Cenab-ı Hakk: “Semavatın ve Arzın Rabbine yemin ederim ki, Kaim’in (HZ. MEHDİ (A.S.)’ın) zuhurunun va’di, konuşTuğunuz söz gibi şüphesiz ve hakdır” buyuruyor.


RUM SURESİ’NİN 4-5. AYETLERİ
...VE O GÜN MÜ'MİNLER SEVİNECEKLERDİR. ALLAH'IN YARDIMIYLA. O, DİLEDİĞİNE YARDIM EDER...
İmam Ca’fer Sadık (a.s.) bu ayet hakkında: “Kaim (HZ. MEHDİ (A.S.)) zuhur edince, mü’minler Allah’ın nusratı ile ferahlanacaklar” buyurdu.

FUSSİLET SURESİ’NİN 53. AYETİ
BİZ AYETLERİMİZİ HEM AFAKTA, HEM KENDİ NEFİSLERİNDE ONLARA GÖSTERECEĞİZ;  ÖYLE Kİ, ŞÜPHESİZ ONUN HAK OLDUĞU KENDİLERİNE AÇIKÇA BELLİ OLSUN. HER ŞEYİN ÜZERİNDE RABBİNİN ŞAHİD OLMASI YETMEZ Mİ?
Ebu Basir’den: İmam Bakır hazretlerine bu ayet hakkında sorulduğunda şöyle buyurdular: “İçlerinde ve dışlarında Allah’ın acib ve garib mu’cizelerini görecekler ki, HZ. MEHDİ (A.S.)’IN zuhurunun hak olduğuna inanacaklar. Bunda hiç kimsenin şüphesi kalmayacak.”
HZ. İSA (A.S.) BU YÜZYILDA YERYÜZÜNE DÖNECEK
AYETLERDE HZ. İSA (AS)'IN İKİNCİ KEZ YERYÜZÜNE DÖNÜŞÜ
Hz. İsa (as)'ın yeryüzüne ikinci kez geleceği konusu Kuran'da çok açık olarak bildirilmiştir. Kuran'da bildirilen bu deliller şu şekildedir:
1. DELİL 
Hz. İsa (as)'ın ikinci kez yeryüzüne ineceğine dair işaretler taşıyan ayetlerden ilki Al-i İmran Suresi'nin 55. ayetidir:
Hani Allah, İsa'ya demişti ki: "Ey İsa, doğrusu seni Ben vefat ettireceğim ve seni Kendime yükselteceğim, seni inkar edenlerden temizleyeceğim ve sana uyanları kıyamete kadar inkara sapanların üstüne geçireceğim. Sonra dönüşünüz yalnızca Banadır, hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz şeyde aranızda Ben hükmedeceğim. (Al-i İmran Suresi, 55)
Ayetteki "sana uyanları kıyamete kadar inkara sapanların üstüne geçireceğim" ifadesi dikkat çekicidir. Kuran'da kıyamete kadar inkar edenlere üstün olan ve Hz. İsa (as)'a gerçekten tabi olan bir grubun varlığından söz edilmektedir. Peki kimdir bu tabi olanlar? Hz. İsa döneminde yaşayan havariler mi, yoksa günümüzde yaşayan Hıristiyanlar mı?
Hz. İsa (as) Allah Katına yükselmeden önce ona uyanların sayısı çok azdı. Ve onun dünyadan ayrılmasının ardından da hızla Hıristiyanlıkta bozulma başladı. Ayrıca havariler, ciddi bir baskı altında yaşamak zorundaydılar. Sonraki iki yüzyıl boyunca da, Hz. İsa (as)'a iman edenler aynı baskılara maruz kaldılar; zira hiçbir siyasi güce sahip değillerdi. Bu durumda geçmişte yaşayan Hıristiyanların, inkar edenlere üstün geldiklerini ve bu ayetin onlara baktığını söyleyemeyiz.
Daha sonrasına yani şu anda yaşayan Hıristiyanlara baktığımızda ise zaten Hıristiyanlığın özünün bozulduğunu, Hz. İsa (as)'ın anlattığı hak dinden farklı bir din oluştuğunu görürüz. Hz. İsa (as)'ın Allah'ın oğlu olduğu şeklindeki sapkın inanç benimsenmiş ve teslis inancı (üçleme; Baba, oğul, kutsal Ruh) kabul edilmiştir. (Allah'ı tenzih ederiz.) Bu durumda, dinin aslından iyice uzaklaşmış olan günümüz Hıristiyanlarını da Hz. İsa (as)'a vahyedilen hak dine uyanlar olarak kabul edemeyiz. Kuran'da teslis inancının sapkın bir inanç olduğu şöyle bildirilmiştir:
Andolsun, "Allah üçün üçüncüsüdür" diyenler küfre düşmüştür. Oysa tek bir İlah'tan başka İlah yoktur... (Maide Suresi, 73)
Bu durumda "sana uyanları kıyamete kadar inkara sapanların üstüne geçireceğim" ifadesi açık bir işaret taşımaktadır. Hz. İsa (as)'a uyan ve kıyamete kadar yaşayacak olan bir topluluk olması gerekmektedir. Böyle bir topluluk, kuşkusuz Hz. İsa (as)'ın yeryüzüne tekrar gelişiyle ortaya çıkacaktır. Ve ona tekrar dünyaya gelişi sırasında tabi olanlar, kıyamete kadar inkar edenlere üstün kılınacaktır.

2. DELİL
Konu ile ilgili olarak ele aldığımız Nisa Suresi'nin 156-158. ayetlerinin arkasından Allah, 159. ayette şöyle buyurmaktadır:
Andolsun, Kitap Ehlinden, ölmeden önce ona inanmayacak kimse yoktur. Kıyamet günü, o da onların üzerine şahit olacaktır. (Nisa Suresi, 159)
Yukarıdaki ayette yer alan "ölmeden önce ona inanmayacak kimse yoktur" ifadesi oldukça dikkat çekicidir. Bu cümlenin Arapça karşılığı şu şekildedir:
"... ve in min ehlil kitabi illa leyüminenne bihi kable mevtihi"
Burada bazı tefsirciler "o" zamirinin Hz. İsa (as) yerine Kuran'a baktığını düşünmüşler ve ayete Kitap Ehlinin ölmeden Kuran'a iman edeceği şeklinde bir yorum yapmışlardır.
Oysa bu ayet öncesindeki iki ayette de "o" zamiri tartışmasız bir biçimde Hz. İsa için kullanılmıştır:
Ve: "Biz, Allah'ın Resulü Meryem oğlu Mesih İsa'yı gerçekten öldürdük" demeleri nedeniyle de (onlara böyle bir ceza verdik.) Oysa onu öldürmediler ve onu asmadılar. Ama onlara (onun) benzeri gösterildi. Gerçekten onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, kesin bir şüphe içindedirler. Onların bir zanna uymaktan başka buna ilişkin hiçbir bilgileri yoktur. Onu kesin olarak öldürmediler. (Nisa Suresi, 157)
Hayır; Allah onu Kendine yükseltti. Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir. (Nisa Suresi, 158)
Bu ayetlerin hemen arkasından gelen ayette kullanılan "o" zamirinin Hz. İsa (as)'dan başka bir kişiyi ya da varlığı kastettiğinin hiçbir delili yoktur.
Andolsun, Kitap Ehlinden, ölmeden önce ona inanmayacak kimse yoktur. Kıyamet günü, o da onların üzerine şahit olacaktır. (Nisa Suresi, 159)
Diğer taraftan ayetin ikinci cümlesinde yer alan "Kıyamet günü, o da onların üzerine şahit olacaktır" ifadesi de dikkat çekicidir. Kuran'da kıyamet günü insanın dilinin, ellerinin ve ayaklarının (Nur Suresi, 24, Yasin Suresi, 65), işitme, görme duyularının ve derilerinin (Fussilet Suresi, 20-23) kendi aleyhlerine şahitlik edecekleri bildirilmektedir. Kuran'ın şahitliği ile ilgili ise hiçbir ayet yoktur. İlk cümle -gramatik olarak veya mantık açısından hiçbir delil bulunmamasına rağmen- Kuran'a bakıyor kabul edilirse, ikinci cümlede yer alan "o" zamirinin de Kuran'a baktığı iddia edilmiş olur. Oysa bunu söylemek için açık bir ayet gerekir. Bununla birlikte, bir önceki ayette bildirilen "… Allah onu Kendine yükseltti" ifadesi de, bu ayette işaret edilenin Kuran olmadığını bir kez daha göstermektedir. Kuran 1400 yıldır iman edenlere hidayet rehberidir ve Allah Katına yükseltilmemiştir. Allah Katına yükseltilen Hz. İsa (as)'dır. Bu da ayette haber verilen şahitliğin, Hz. İsa (as)'ın Kitap Ehli için yapacağı şahitlik olduğunu, ayette "o" zamiri ile Kuran'a işaret edilmediğini gösteren bir başka delildir. (Doğrusunu Allah bilir.)
Diğer ayetlerde aynı zamirin, Kuran'ı işaret ettiği durumlarda, (Neml Suresi, 77 ve Şuara Suresi, 192-196'da olduğu gibi) ayetin öncesinde ya da sonrasında Kuran'dan bahsedildiğini görürüz. Ayetin öncesinde, sonrasında veya ayetin içinde Kuran'dan bahsedilmiyorsa, bu ayetin Kuran'ı tarif ettiğini söylemek yanlış olur. Bu ayette ise çok açık bir biçimde Hz. İsa (as)'a inanılmasından ve onun inananlara şahit olmasından bahsedilmektedir.
Ayetin manası hakkında belirteceğimiz ikinci nokta ise "ölümünden önce" ifadesinin yorumu ile ilgilidir. Bazıları bu ifadenin "Kitap Ehlinin kendi ölümlerinden önce" inanması anlamında olduğunu düşünmektedirler. Buna göre Kitap Ehlinden olan her kişi kendisine ölüm gelmeden Hz. İsa (as)'a mutlaka iman edecektir. Oysa Arapça dilbilgisi, bu iddianın doğru olmadığını göstermektedir. Kuran'da Kitap Ehli ile ilgili tüm ayetlerde, çoğulluğu ifade eden "hum" eki kullanılmıştır. (Beyyine Suresi, 1 ve 6; Hadid Suresi, 29; Haşr Suresi 2 de olduğu gibi.) Bu ayette ise tekilliği ifade eden "hu" eki kullanılmıştır. Bu durumda, ayette haber verilen, Hz. İsa (as)'ın ölümünden -yani yeryüzüne ikinci kez gelip biyolojik olarak ölümünden- önce, Kitap Ehli'nin kendisine inanacağıdır. (Doğrusunu Allah bilir.) Ayrıca Hz. İsa (as) döneminde Kitap Ehli tanımlamasına dahil olan bazı Yahudiler ona iman etmemekle kalmamış, onu öldürmek için tuzak kurmuşlardır. Hz. İsa (as)'dan sonra yaşayıp ölen Yahudi ve Hıristiyanların ise Hz. İsa (as)'a -Kuran'da bildirildiği şekilde- iman etmiş olduklarını iddia etmek mümkün değildir. Sonuç olarak ayeti dikkatle değerlendirdiğimizde, anlamın şu şekilde olduğu sonucuna varmaktayız: "Hz. İsa (as) ölmeden önce tüm Ehli Kitap ona iman edecektir". Yani, Hz. İsa (as) ikinci kez dünyaya gelişinde tüm Kitap Ehli ona tabi olarak Müslüman olacak ve İslam ahlakı yeryüzüne hakim olacaktır.
Ayrıca, ayette gelecekten bahsedildiği açıktır, çünkü Hz. İsa (as)'ın "ölümü" söz konusudur. Oysa o ölmemiş Allah Katına yükselmiştir. Hz. İsa dünyaya yeniden gelecek ve her insan gibi yaşayıp ölecektir. İkincisi Hz. İsa (as)'a tüm Ehli Kitabın iman etmesi söz konusudur. Bu da henüz gerçekleşmemiş ancak kesin olarak gerçekleşeceği bildirilen bir olaydır.
Dolayısıyla buradaki "ölümünden önce" denilerek, zamirle bahsedilen kişi Hz. İsa (as)'dır. Kitap Ehli onu görüp bilecek, ona yaşarken itaat edecek ve Hz. İsa (as) da onların durumlarıyla ilgili ahirette şahitlik edecektir. (Doğrusunu  Allah bilir.)

3. DELİL
Hz. İsa (as)'ın ahir zamanda yeniden yeryüzüne döneceği ile ilgili bir başka ayet de Zuhruf Suresi'nin 61. ayetidir. Bu surenin 57. ayetinden itibaren Hz. İsa (as)'dan bahsedilir:
Meryem oğlu (İsa) bir örnek olarak verilince, senin kavmin hemen ondan (keyifle söz edip) kahkahalarla gülüyorlar. Dediler ki: "Bizim ilahlarımız mı daha hayırlı, yoksa o mu?" Onu yalnızca bir tartışma-konusu olsun diye (örnek) verdiler. Hayır, onlar 'tartışmacı ve düşman' bir kavimdir. O, yalnızca bir kuldur; kendisine nimet verdik ve onu İsrailoğullarına bir örnek kıldık. Eğer Biz dilemiş olsaydık, elbette sizden melekler kılardık; yeryüzünde (size) halef (yerinize geçenler) olurlardı. (Zuhruf Suresi, 57-60)
Bu ayetlerin hemen arkasından gelen 61. ayette Hz. İsa (as)'ın kıyamet saati için bir ilim olduğu belirtilmektedir:
Şüphesiz o, kıyamet-saati için bir ilimdir. Öyleyse ondan yana hiçbir kuşkuya kapılmayın ve bana uyun. Dosdoğru yol budur. (Zuhruf Suresi, 61)
Bu ayette Hz. İsa (as)'ın ahir zamanda yeryüzüne dönüşü haber verilmektedir. Çünkü Hz. İsa (as), Kuran'ın indirilişinden yaklaşık altı asır önce yaşamıştır. Dolayısıyla bu ilk hayatını "kıyamet saati için bir bilgi" yani bir kıyamet alameti olarak anlayamayız. Ayetin işaret ettiği anlam, Hz. İsa (as)'ın, ahir zamanda, yeniden yeryüzüne döneceği ve bunun da bir kıyamet alameti olacağıdır. (Doğrusunu Allah bilir.) Bu ayette geçen "O, kıyamet saati için bir ilimdir" kelimesinin Arapça karşılığı şu şekildedir: "İnnehu le ilmun lissaati." Bu ifadede yer alan "hu" zamirini "Kuran" olarak yorumlayanlar vardır. Ancak Kuran için "hu" zamiri kullanıldığında mutlaka ayetin öncesinde veya sonrasında veya ayetin içinde Kuran'ı anlatan başka ifadeler de bulunmaktadır. Başka bir konu içinde "hu" zamiri ile Kuran'dan bahsedilmez. Ayrıca önceki ayete bakıldığına orada da açıkça Hz. İsa (as) kastedilerek "o" zamiri kullanıldığı görülecektir:
"O, yalnızca bir kuldur; kendisine nimet verdik ve onu İsrailoğulları'na bir örnek kıldık."
Bu zamirin Kuran'a işaret ettiğini söyleyenler ise ayetin devamında geçen "Ondan kuşkulanmayın, bana uyun" ifadesini sözde delil olarak gösterirler. Ancak bu ifadenin öncesindeki ayetlerde tamamen Hz. İsa (as)'dan bahsedilmektedir. Bu nedenle "hu" zamirinin bir önceki ayetlerle ilgili olması ve Hz. İsa (as)'ı anlatması daha uygundur. Nitekim büyük İslam alimleri de bu zamiri gerek ayetlere gerekse sahih hadislere dayanarak Hz. İsa (as) olarak açıklamaktadırlar. Elmalılı Hamdi Yazır'ın tefsirinde şu şekilde açıklanmaktadır:
Muhakkak ki o saat için bir ilimdir de –saatin geleceğini ölülerin dirilip, kıyam edeceğini bildiren bir delil ve alamettir. Çünkü İsa gerek zuhuru ve gerek emvati ihya (ölüleri diriltme) mucizesi ve gerek emvatın kıyamını (ölülerin kalkışını) haber vermesi itibarıyla kıyametin vaki olacağına bir delil olduğu gibi hadiste varid olduğuna göre eşratı saattendir (kıyamet alametidir).
(http://www.kuranikerim.com/telmalili/zuhruf.htm)
Çağdaş İslam alimlerinden Seyyid Kutub da tefsirinde, Hz. İsa (as)'ın yeryüzüne yeniden gelecek olmasının önemli delillerinden birinin bu ayet olduğuna dikkat çekmektedir. Kutub'un tefsirinde konu şöyle açıklanmaktadır:
Hz. İsa (as)'ın kıyametin kopmasından önce yeryüzüne ineceğine ilişkin birçok hadis var dilimizde. Nitekim bu ayet de ona işaret etmektedir: "O, kıyametin kopacağını gösterir bir ilimdir." Yani Hz. İsa (as)'ın yeryüzüne inmesi ile kıyametin kopmasının yakın olduğu bilinir. İkinci bir okuyuş tarzında ayet şöyle okunur: "Ve innehu le alemun lissati". Yani onun inişi kıyametin belirtisidir, alametidir. Her iki okuyuş tarzı da aynı anlamı ifade etmektedirler. Hz. İsa (as)'ın gökten inişi, doğru sözlü ve güvenilir Peygamberin -salat ve selam üzerine olsun- sözünü ettiği ve yüce Kuran'ın işaret ettiği bir gaybtır. Kıyamet gününe kadar değişmeden kalacak bu iki kaynaktan gelen bilgilerden başka, bu meseleye ilişkin olarak herhangi bir insanın söyleyebileceği bir söz olamaz. (Seyyid Kutub, Fizilali'l Kuran, http://www.sevde.de/Kuran-Tevsiri/Kuran_Tefsiri.htm)
Kevseri, en eski akaid kitaplarında dahi bu ayetin Hz. İsa (as)'ın ikinci kez yeryüzüne gelişine delil olarak kullanıldığını söylerken, Ömer Nasuhi Bilmen tefsirinde ise bu ayet şu şekilde açıklanmaktadır:
Ve kıyametin yaklaşmış olması için İsa Aleyhisselam'ın bir alamet olduğunu ve kıyametin vuku bulacağına şüphe edilmeyeceğini haber veriyor... İsa Aleyhisselam'ın yeryüzüne nüzul edeceği de kıyamet şeriatinden sayılmaktadır... (Ömer Nasuhi Bilmen, Kuran-ı Kerim'in Türkçe Meal-i Alisi ve Tefsiri, Cilt VII, 3292)
Ayrıca şunu da belirtmek gerekir ki, Kuran'da hiçbir peygamberin kıyamet için bir ilim olmasından bahsedilmemektedir. Hz. Muhammed (sav), Hz., İbrahim (as), Hz. Nuh (as), Hz. Musa (as), Hz. Süleyman (as), Hz. Yusuf (as), Hz. Davud (as), Hz. Yakup (as) ve diğer birçok peygamberin hayatı Kuran'da detaylı olarak anlatılmakta, ancak hiçbiri için bu ifade kullanılmamaktadır. Bu da, Hz. İsa (as)'ın -Allah'ın takdiri olarak- diğer peygamberlerden farklı bir özelliğe sahip olduğuna işaret etmektedir. Bu özellik, Hz. İsa (as)'ın Allah Katına alındıktan sonra yeniden yeryüzüne gönderilecek olmasıdır. (Doğrusunu Allah bilir.)

4. DELİL
Hz. İsa (as)'ın ikinci gelişine işaret eden başka ayetler de şöyledir:
Hani Melekler, dediler ki: "Meryem, doğrusu Allah Kendinden bir kelimeyi sana müjdelemektedir. Onun adı Meryem oğlu İsa Mesih'tir. O, dünyada ve ahirette 'seçkin, onurlu, saygındır' ve (Allah'a) yakın kılınanlardandır. Beşikte de, yetişkinliğinde de insanlarla konuşacaktır. Ve O salihlerdendir. "Rabbim, bana bir beşer dokunmamışken, nasıl bir çocuğum olabilir?" dedi. (Fakat) Allah neyi dilerse yaratır. Bir işin olmasına karar verirse, yalnızca ona "Ol" der, o da hemen oluverir. Ona Kitabı, hikmeti, Tevratı ve İncili öğretecek. (Al-i İmran Suresi, 45-48)
Ayette, Allah'ın Hz. İsa (as)'a, Tevrat'ı, İncil'i ve bir de "Kitabı" öğreteceği haber verilmektedir. Aynı ifade Maide Suresi'nin 110. ayetinde de yer almaktadır:
Allah şöyle diyecek: "Ey Meryemoğlu İsa, sana ve annene olan nimetimi hatırla. Ben seni Ruhu'l-Kudüs ile destekledim, beşikte iken de, yetişkin iken de insanlarla konuşuyordun. Sana Kitabı, hikmeti, Tevrat'ı ve İncil'i öğrettim. İznimle çamurdan kuş biçiminde (bir şeyi) oluşturuyordun..." (Maide Suresi, 110)
Her iki ayette de geçen "kitap" ifadesini incelediğimizde, bunun Kuran'a işaret ettiğini görürüz. Ayetlerde Tevrat ve İncil dışında gönderilen son hak kitabın Kuran olduğu bildirilmektedir. (Hz. Davud (as)'a verilen Zebur da Eski Ahit'in içindedir) Bunun yanında, yine Kuran'ın bir başka ayetinde, Al-i İmran Suresi 3. ayette, "kitap" kelimesi, İncil ve Tevrat'ın yanında Kuran'ı ifade etmek için kullanılmıştır:
Allah... O'ndan başka İlah yoktur. Diridir, kaimdir. O, sana Kitabı Hak ve kendinden öncekileri doğrulayıcı olarak indirdi. O, Tevrat ve İncil'i de indirmişti. (Al-i İmran Suresi, 2-3)
Kitap kelimesinin Kuran'a işaret ettiği diğer bazı ayetler de şu şekildedir:
Allah Katından yanlarında olan (Tevrat)ı doğrulayan bir Kitap geldiği zaman, -ki bundan önce inkar edenlere karşı fetih istiyorlardı- işte bilip-tanıdıkları gelince, onu inkar ettiler. Artık Allah'ın laneti kafirlerin üzerinedir. (Bakara Suresi, 89)
Öyle ki size, kendinizden, size ayetlerimizi okuyacak, sizi arındıracak, size Kitap ve hikmeti öğretecek ve bilmediklerinizi bildirecek bir elçi gönderdik. (Bakara Suresi, 151)
Bu durumda, Hz. İsa (as)'a öğretilecek olan üçüncü "Kitab"ın Kuran olduğu ve bunun da ancak Hz. İsa (as)'ın ahir zamanda dünyaya dönüşünde mümkün olabileceği açıktır. Çünkü Hz. İsa (as) Kuran'ın indirilmesinden yaklaşık 600 sene önce yaşamıştı. Bununla birlikte, Peygamber Efendimiz (sav)'in hadislerinde Hz. İsa (as)'ın dünyaya ikinci kez gelişinde İncil ile değil Kuran'la hükmedeceği bildirilmiş olması da bunun bir delilidir:
Kırk (40) yıl Allah'ın Kitab'ı ve benim sünnetimle hükmeder, vefat eder. (Kitab-ul Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy il Ahir Zaman, s. 92)
Bu ifadeden de açık olarak anlaşıldığı gibi Hz. İsa (as) yeniden yeryüzüne geldiğinde, Kuran'da yer alan hükümler ile hükmedecek, Hz. Muhammed (sav)'in sünnetini devam ettirecektir. Bu da ayetlerdeki manaya tam olarak uygun düşmektedir. (Şüphesiz doğrusunu Allah bilir.)
Bu ayetlerde dikkat edilmesi gereken bir başka bilgi de, Hz. İsa (as) için bildirilen söz konusu ifadenin -bir önceki konuda olduğu gibi- başka hiçbir peygamber için bildirilmemiş olmasıdır. Örneğin Hz. Musa (as)'a Tevrat'ın indirildiği, Hz. İbrahim (as)'a verilen sahifeler olduğu, Hz. Davud (as)'a Zebur'un vahyedilmiş olduğu Kuran'da bildirilir. Ya da peygamberlerin kendi dönemlerinden önce indirilen kitaplar varsa, bu kitapları bildikleri haber verilir. Ancak peygamberlerin hiçbiri için, kendi dönemlerinden sonra indirilecek olan bir kitabın daha onlara öğretildiği haber verilmez. Kendisinden önce indirilen, kendisine vahyedilen ve kendisinden sonra indirilecek olan kitabı bildiği haber verilen tek peygamber Hz. İsa (as)'dır. Bu da, Hz. İsa (as)'ın tekrar yeryüzüne geleceğinin ve ikinci kez geldiğinde kendisinden sonra vahyedilmiş olan kitapla yani Kuran'la hükmedeceğinin işaretlerinden biridir. (Doğrusunu Allah bilir.)

5. DELİL
Tüm bunların yanında "Şüphesiz, Allah Katında İsa'nın durumu, Adem'in durumu gibidir..." (Al-i İmran Suresi, 59) ayeti de Hz. İsa (as)'ın dönüşüne işaret ediyor olabilir. Tefsir alimleri genellikle bu ayetin her iki peygamberin de babasız olma özelliğine, Hz. Adem'in Allah'ın"Ol" emriyle topraktan yaratılması ile Hz. İsa (as)'ın yine "Ol" emriyle babasız doğmasına işaret ettiğine dikkat çekmişlerdir. Ancak ayetin bir ikinci işareti daha olabilir. Hz. Adem (as) cennetten nasıl yeryüzüne indirildiyse, Hz. İsa (as) da ahir zamanda Allah'ın Katından yeryüzüne indirilecek olabilir. (Doğrusunu Allah bilir.) Görüldüğü gibi Hz. İsa (as)'ın yeryüzüne yeniden döneceğine ilişkin olarak Kuran'da geçen ayetler çok açıktır.

6. DELİL
Kuran'da Hz. İsa (as)'ın Allah Katına alındığını ifade eden bir diğer ayet ise Meryem Suresi'nde şöyle haber verilmektedir:
"Selam üzerimedir; doğduğum gün, öleceğim gün ve diri olarak yeniden-kaldırılacağım gün de." (Meryem Suresi, 33)
Bu ayet Al-i İmran Suresi'nin 55. ayetiyle birlikte incelendiğinde çok önemli bir gerçeğe işaret etmektedir. Al-i İmran Suresi'ndeki ayette Hz. İsa (as)'ın Allah Katına yükseltildiği ifade edilmektedir. Bu ayette ölme ya da öldürülme ile ilgili bir bilgi verilmemektedir. Ancak Meryem Suresi'nin 33. ayetinde Hz. İsa (as)'ın öleceği günden bahsedilmektedir. Bu ikinci ölüm ise ancak Hz. İsa (as)'ın ikinci kez dünyaya gelişi ve bir süre yaşadıktan sonra vefat etmesiyle mümkün olabilir. (Doğrusunu Allah bilir)

7. DELİL
Hz. İsa (as)'ın tekrar dünyaya geleceği ile ilgili bir başka delil ise Maide Suresi'nin 110. ayetinde ve Al-i İmran Suresi'nin 46. ayetinde geçen "kehlen"kelimesidir. Ayetlerde şu şekilde buyrulmaktadır:
Allah şöyle diyecek: "Ey Meryemoğlu İsa, sana ve annene olan nimetimi hatırla. Ben seni Ruhu'l-Kudüs ile destekledim, beşikte iken de, yetişkin (kehlen) iken de insanlarla konuşuyordun…" (Maide Suresi, 110)
"Beşikte de, yetişkinliğinde (kehlen) de insanlarla konuşacaktır. Ve O salihlerdendir." (Al-i İmran Suresi, 46)
Bu kelime Kuran'da sadece yukarıdaki iki ayette ve sadece Hz. İsa (as) için kullanılmaktadır. Hz. İsa (as)'ın yetişkin halini ifade etmek için kullanılan"kehlen" kelimesinin anlamı "otuz ile elli yaşları arasında, gençlik devresini bitirip ihtiyarlığa ayak basan, yaşı kemale ermiş kimse" şeklindedir. Bu kelime İslam alimleri arasında ittifakla "35 yaş sonrası döneme işaret ediyor" şeklinde çevrilmektedir.
Hz. İsa (as)'ın genç bir yaş olan otuz yaşının başlarında göğe yükseldiğini, yeryüzüne indikten sonra kırk yıl kalacağını ifade eden ve İbni Abbas'tan rivayet edilen hadise dayanan İslam alimleri, Hz. İsa (as)'ın yaşlılık döneminin, tekrar dünyaya gelişinden sonra olacağını, dolayısıyla bu ayetin, Hz. İsa (as)'ın nüzulüne dair bir delil olduğunu söylemektedirler. (Muhammed Halil Herras, Faslu'l-Makal fi Ref'I İsa Hayyen ve Nüzulihi ve Katlihi'd-Deccal, Mektebetü's Sünne, Kahire, 1990, s. 20)
Kuran ayetlerine bakıldığında bu ifadenin, yalnızca Hz. İsa (as) için kullanıldığını görürüz. Tüm peygamberler insanlarla konuşup, onları dine davet etmişlerdir. Hepsi de yetişkin yaşlarında tebliğ görevini yerine getirmişlerdir. Ancak Kuran'da diğer peygamberler için bu şekilde bir ifade kullanılmamaktadır. Bu ifade sadece Hz. İsa (as) için kullanılmıştır ve mucizevi bir durumu ifade etmektedir. Çünkü ayetlerde birbiri ardından gelen"beşikte" ve "yetişkin iken" kelimeleri iki büyük mucizevi zamana dikkat çekmektedirler.
Nitekim İmam Taberi, Taberi Tefsiri isimli eserinde bu ayetlerde geçen ifadeleri şu şekilde açıklamaktadır:
Bu ifadeler (Maide Suresi, 110), Hz. İsa (as)'ın ömrünü tamamlayıp yaşlılık döneminde insanlarla konuşabilmesi için gökten ineceğine işaret etmektedir. Çünkü o, genç yaştayken göğe kaldırılmıştı…
Bu ayette (Al-i İmran Suresi, 46), Hz. İsa (as)'ın hayatta olduğuna delil vardır ve ehl-i sünnet de bu görüştedir. Çünkü ayette, onun yaşlandığı zamanda da insanlarla konuşacağı ifade edilmektedir. Yaşlanması da ancak, semadan yeryüzüne ineceği zamanda olacaktır. (Taberi Tefsiri, İmam Taberi, cilt 2, s. 528; Cilt 1, s. 247)
Ancak bazı kişiler "yetişkin" kelimesini gerçek anlamından uzaklaşarak yorumlamakta ve Kuran'ın genel mantığı içinde değerlendirmemektedirler. Bu kişiler peygamberlerin her dönemde olgun ve kemale ermiş kimseler olduklarını, dolayısıyla bu ifadenin peygamberlerin tüm hayatlarına işaret ettiğini öne sürerler. Elbette peygamberler Allah'ın kemale eriştirdiği, olgun kimselerdir. Ancak Allah Ahkaf Suresi'nde olgunluk yaşının 40 yaş olduğuna işaret etmektedir. Ayette şu şekilde bildirilir:
Biz insana, 'anne ve babasına' iyilikle davranmasını tavsiye ettik. Annesi onu güçlükle taşıdı ve onu güçlükle doğurdu. Onun (hamilelikte) taşınması ve sütten kesilmesi, otuz aydır. Nihayet güçlü (erginlik) çağına erip kırk yıl (yaşın)a ulaşınca, dedi ki: "Rabbim, bana, anne ve babama verdiğin nimete şükretmemi ve Senin razı olacağın salih bir amelde bulunmamı bana ilham et; benim için soyumda salahı ver. Gerçekten ben tevbe edip Sana yöneldim ve gerçekten ben Müslümanlardanım." (Ahkaf Suresi, 15)
"Kehlen" kelimesinin açıklamaları da, Kuran'da yer alan diğer bilgiler gibi, Hz. İsa (as)'ın tekrar yeryüzüne gelişine işaret etmektedir. (Doğrusunu Allah bilir.)
Kuran'da yaşamı sırasında yeryüzünden yüzlerce yıl ayrılıp sonra dönen başka örnekler de haber verilmektedir.

Yüz yıl sonra diriltilen adam
Bu örneklerden biri, Bakara Suresi'nde anlatılan "yüz yıl ölü kaldığı" belirtilen bir kimsenin hayatına ilişkindir:
Ya da altı üstüne gelmiş ıssız duran bir şehre uğrayan gibisini (görmedin mi?) Demişti ki: "Allah burasını ölümünden sonra nasıl diriltecekmiş?" Bunun üzerine Allah onu yüz yıl ölü bıraktı sonra onu diriltti. (Ve ona) Dedi ki: "Ne kadar kaldın?" O: "Bir gün veya bir günden az kaldım" dedi. (Allah ona:) "Hayır yüz yıl kaldın böyleyken yiyeceğine ve içeceğine bak henüz bozulmamış; eşeğine de bir bak; (bunu yapmamız) seni insanlara ibret-belgesi kılmamız içindir. Kemiklere de bir bak nasıl biraraya getiriyoruz sonra da onlara et giydiriyoruz?" dedi. O kendisine (bunlar) apaçık belli olduktan sonra dedi ki: "(Artık şimdi) Biliyorum ki gerçekten Allah herşeye güç yetirendir. (Bakara Suresi, 259)
Önceki sayfalarda belirttiğimiz gibi ayetlerde Hz. İsa (as)'ın canının alındığından bahsedilmemektedir. Yukarıda verdiğimiz ayette ise tam bir ölüm (mevt) söz konusudur. Dolayısıyla kesin olarak ölen bir insanın bile Allah'ın dilemesiyle bu dünyada tekrar diriltildiği Kuran'da bildirilen bir gerçektir. Kuran'da buna benzer başka olaylardan da örnekler verilmektedir.

Kehf Ehli'nin yıllar sonra uyandırılmaları
Konuya işaret eden diğer bir örnek ise Kehf Suresi'ndeki "Ashab-ı Kehf" kıssasındadır.
Allah'ın, yaşadıkları dönemin din karşıtı hükümdarının zulmünden korunmak için mağaraya sığınan bir grup gencin durumunu haber verdiği bu kıssada, onların uzun yıllar uyuduktan sonra tekrar uyandırıldıkları anlatılmaktadır.
Ayetler şöyledir:
O gençler mağaraya sığındıkları zaman demişlerdi ki: "Rabbimiz Katından bize bir rahmet ver ve işimizden bize doğruyu kolaylaştır (bizi başarılı kıl).
Böylelikle mağarada yıllar yılı onların kulaklarına vurduk (derin bir uyku verdik). (Kehf Suresi, 10-11)
Sen onları uyanık sanırsın oysa onlar (derin bir uykuda) uyuşmuşlardır. Biz onları sağ yana ve sol yana çeviriyorduk. Köpekleri de iki kolunu uzatmış yatıyordu. Onları görmüş olsaydın geri dönüp onlardan kaçardın onlardan içini korku kaplardı.
Böylece, aralarında bir sorgulama yapsınlar diye onları dirilttik (uyandırdık). İçlerinden bir sözcü dedi ki: "Ne kadar kaldınız?" Dediler ki: "Bir gün veya günün bir (kaç saatlik) kısmı   kadar kaldık." Dediler ki: "Ne kadar kaldığınızı Rabbiniz daha iyi bilir; şimdi birinizi bu paranızla şehre gönderin de, hangi yiyecek temizse baksın, size ondan bir rızık getirsin; ancak oldukça nazik davransın ve sakın sizi kimseye sezdirmesin." (Kehf Suresi, 18-19)
Kuran'da gençlerin mağarada kaç yıl kaldıkları tam olarak bildirilmez. Bunun için “yıllar yılı" tabiri kullanılır, ki sürenin çok kısa olmadığı buradan anlaşılmaktadır. Ayrıca kalış süresiyle ilgili insanların tahmini de oldukça uzun bir süre olan 309 yıldır:
Onlar mağaralarında üç yüz yıl kaldılar ve dokuz (yıl) daha kattılar. De ki: "Ne kadar kaldıklarını Allah daha iyi bilir. Göklerin ve yerin gaybı O'nundur. O, ne güzel görmekte ve ne güzel işitmektedir. O'nun dışında onların bir velisi yoktur. Kendi hükmünde hiç kimseyi ortak kılmaz." (Kehf Suresi,  25-26)
Dünya şartlarına göre insanların böylesine uzun bir süre uyumaları mümkün değildir. Dolayısıyla bu ayette bildirilen uyku bizim bildiğimiz anlamda bir uykuya değil, Kehf Ehli'nin zaman ve mekanın olmadığı farklı bir boyuta alınmalarına ve yeniden dünyaya gönderilmelerine işaret ediyor olabilir. (Doğrusunu Allah bilir.)
Tıpkı uykudan uyanan insanlar gibi bu kişiler de yeniden hayata dönmüşlerdir. Benzer bir şekilde, Hz. İsa (as) da zamanı geldiğinde tekrar dünya üzerinde yaşamaya dönecek, Allah'ın ona bahşettiği şerefli sorumluluğunu yerine getirdikten sonra, "Dedi ki: "Orada (dünyada) yaşayacak, orada ölecek ve oradan çıkarılacaksınız." (Araf Suresi, 25) hükmünün bir gereği her insan gibi dünyada ölecektir. (Doğrusunu Allah bilir.)
HADİSLERDE HZ. İSA (AS)'IN İKİNCİ KEZ YERYÜZÜNE DÖNÜŞÜ
Hz. İsa (as)'ın Allah Katında diri olduğu ve ahir zamanda yeryüzüne yeniden gelecek olması hadislerde detaylı olarak yer almaktadır. En büyük ve güvenilir hadis kaynakları olarak kabul edilen Kütüb-i Sitte'de, İmam Maliki'nin Muvatta'sında, İbn Huzeyme ve İbn Hibban'ın Sahih'lerinde, İbn Hanbel ve Tayalisi'nin Müsned'lerinde Hz. İsa (as) ile ilgili hadisler bulunmaktadır. Ayrıca pek çok İslam alimi, Hz. İsa (as)'ın ölmediği ve yeryüzüne yeniden geleceğine dair araştırma ve incelemeler yapmışlar, bu konuda kaynak eser konumunda olan çeşitli kitap ve risaleler hazırlamışlardır.
Hz. İsa (as)'ın Allah Katında diri olduğu ve yeniden dünyaya geleceği konusunda kanaat belirten İslam alimlerinin başında mezhep imamımız olan Ebu Hanife gelmektedir. Ebu Hanife, Fıkh-ı Ekber adlı eserinin son bölümünde şunları bildirmektedir:
Deccal'in, Ye'cüc ve Me'cüc'ün çıkması, Güneş'in batıdan doğması, Hz. İsa (as)'ın gökten inmesi ve diğer kıyamet alametleri, sahih haberlerde aktarıldığı üzere, haktır, olacaktır. (Ebu Hanife, Nu'man b. Sabit (150/767), Fıkh-ı Ekber, Çeviren: H. Basri Çantay, Ankara, 1982)
Hz. İsa (as)'ın gelişi konusunda nakledilen hadisler tevatür derecesindedir. Birçok araştırmacı da alimlerimizin görüşlerinin bu yönde olduğunu aktarmaktadır. Tevatürün tanımı Büyük Lugat'te şöyle yapılmaktadır:
Tevatür: Kuvvetli haber, içinde yalan ihtimali olmayan ve bir cemaate dayanan kuvvetli haber.
Mütevatir hadis ise, yalan üzerine birleşmeleri düşünülemeyecek kadar kalabalık olan bir cemaat tarafından rivayet edilen hadislere denir.
İslam alimi Seyyid Şerif Cürcani, mütevatir hadis kavramını şöyle açıklamaktadır:
Haber-i mütevatir, ravileri çoklukta o dereceye ulaşan bir haberdir ki, adete göre, o kadar çok rivayetçinin yalan üzerine birleşmeleri imkansız olur. Bu durumda rivayet edilen haber hakkında lafız ve mana tutuyorsa buna, "mütevatir-i lafzi" denir. Eğer hepsinin arasında müşterek manada ittifak olmakla beraber lafızlar (sözler) arasında ihtilaf bulunuyorsa buna, "mütevatir-i manevi" denir. (Muhtasar-ı Seyyid-i Şerif, s. 46)
Hz. İsa (as) ile ilgili hadis-i şeriflerin bazıları ise şöyledir:
Vallahi muhakkak ve muhakkak Meryem oğlu İsa inecek, hem adil bir hakem, adaletli bir hükümdar olarak inecek... (Sahih-i Müslim, Bir Şerhin-Nevevi, Cilt II, s. 192; Kitab-ul İman, Bab-u Nuzül-i İsa İbn-i Meryem, Kenzul Ummal, 14/332)
İsa bin Meryem adil bir hakim ve adaletli bir imam olarak inmedikçe kıyamet kopmayacaktır... (Sünen-i İbni Mace, 10/340)
Nefsim kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, Meryem oğlu İsa'nın adalet sahibi olarak inmesi yakındır...(Ebu Hureyre ra / Buhari, Büyu 102, Mezalim 31, Enbiya 49; Müslim, İman 242 (155); Ebu Davud, Melahim 14 (4324); Tirmizi, Fiten 54 (2234)
Nihayet Meryem oğlu İsa iner ve Müslümanların emiri ona: "Gel, bize namaz kıldır" der. Bunun üzerine Hz. İsa: "Hayır, Allah'ın bu ümmete bir ikramı olarak sizin bir kısmınız diğer bir kısım üzerine emirlersiniz" der. (Sahih-i Müslim, c. 1, s. 209)
Onunla (Hz. İsa ile) benim aramda hiçbir peygamber yoktur. O (Hz. İsa) şüphesiz inecektir. Onu gördüğünüz zaman tanıyın! O, orta boylu, beyaza çalar kırmızı renktedir. Sarıya boyalı iki elbise içinde olacak. Yağmur yağmasa da saçından su damlayacaktır. İslam için (ilmi)mücadele edecektir. Deccaliyeti kaldıracak, sonra yeryüzünde tam kırk sene kalacak. Sonra ölecek ve namazını Müslümanlar kılacaklardır. (Buhari, Müslim, Ebu Davud ve Tirmizi, Büyük Hadis Külliyatı, Rudani, 5. cilt, s. 380)
"İmamınız kendinizden olduğu halde Meryem oğlu (İsa) içinize indiği zaman acaba nasıl olursunuz?" buyurdu.(Sahih-i Müslim, c. 1, s. 208)
HZ. MEHDİ (A.S.)'IN GELİŞİNE VE İSLAM AHLAKININ DÜNYA HAKİMİYETİNE İŞARET EDEN KURAN AYETLERİ
Allah içinizden iman edenlere ve salih amelde bulunanlara vaadetmiştir: “Hiç şüphesiz onlardan öncekileri nasıl 'güç ve iktidar sahibi' kıldıysa, onları da yeryüzünde 'güç ve iktidar sahibi' kılacak, kendileri için seçip beğendiği dinlerini kendilerine yerleşik kılıp sağlamlaştıracak ve onları korkularından sonra güvenliğe çevirecektir...” (Nur Suresi, 55)
Ve seveceğiniz bir başka (nimet) daha var: Allah'tan 'yardım ve zafer (nusret)' ve yakın bir fetih. Mü'minleri müjdele. (Saff Suresi, 13)
Andolsun, Biz Zikir’den sonra Zebur'da da: "Şüphesiz Arz'a salih kullarım varisçi olacaktır" diye yazdık. (Enbiya Suresi, 105)
Andolsun, gönderilen kullarımıza (şu) sözümüz geçmiştir: “Gerçekten onlar, muhakkak nusret (yardım ve zafer) bulacaklardır. Ve hiç şüphesiz; Bizim ordularımız, üstün gelecek olanlar onlardır.” (Saffat Suresi, 171-173)
Allah, yazmıştır: "Andolsun, ben galip geleceğim ve elçilerim de." Gerçekten Allah, en büyük kuvvet sahibidir, güçlü ve üstün olandır. (Mücadele Suresi, 21)
Elçilerini hidayet ve hak din üzere gönderen O'dur. Öyle ki onu (hak din olan İslam'ı) bütün dinlere karşı üstün kılacaktır; müşrikler hoş görmese bile. (Saff Suresi, 9)
Ki O, elçilerini hidayetle ve hak din ile, diğer bütün dinlere karşı üstün kılmak için gönderdi. Şahid olarak Allah yeter. (Fetih Suresi, 28)
Müşrikler istemese de o dini (İslam'ı) bütün dinlere üstün kılmak için elçisini hidayetle ve hak dinle gönderen O'dur. (Tevbe Suresi, 33)
Ve onlardan sonra sizi o arza mutlaka yerleştireceğiz. İşte bu, makamımdan korkana ve tehdidimden korkana ait (bir ayrıcalıktır). Fetih istediler, (sonunda) her zorba inatçı bozguna uğrayıp -yok oldu- gitti. (İbrahim Suresi, 14-15)
Allah'ın yardımı ve fetih geldiği zaman, Ve insanların Allah'ın dinine dalga dalga girdiklerini gördüğünde, hemen Rabbini hamd ile tesbih et ve O'ndan mağfiret dile. Çünkü O, tevbeleri çok kabul edendir. (Nasr Suresi, 1-3)
Şüphesiz, Biz sana apaçık bir fetih verdik. Öyle ki Allah, senin geçmiş ve gelecek (her) günahını bağışlasın, üzerindeki nimetini tamamlasın ve seni dosdoğru bir yola yöneltsin. Ve Allah, sana 'üstün ve onurlu' bir zaferle yardım etsin. (Fetih Suresi, 1-3)
... Fakat Allah, sizin bilmediğinizi bildi, böylece bundan önce size yakın bir fetih (nasib) kıldı. (Fetih Suresi, 27)
... Bu yurdun sonu kimindir, inkar edenler pek yakında bileceklerdir. (Rad Suresi, 42)
De ki: "Hak geldi, batıl yok oldu. Hiç şüphesiz batıl yok olucudur." (İsra Suresi, 81)
Kendisine bereketler kıldığımız yerin doğusuna da, batısına da o hor kılınıp-zayıf bırakılanları (müstaz'afları) mirasçılar kıldık... (Araf Suresi, 137)
Ağızlarıyla Allah'ın nurunu söndürmek istiyorlar. Oysa kafirler istemese de Allah, Kendi nurunu tamamlamaktan başkasını istemiyor. (Tevbe suresi, 32)
Onlar, Allah'ın nurunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar. Oysa Allah, Kendi nurunu tamamlayıcıdır; kafirler hoş görmese bile. (Saff Suresi, 8)
Ve sizi onların topraklarına, yurtlarına, mallarına ve daha ayak basmadığınız bir yere mirasçı kıldı. Allah, her şeye güç yetirendir. (Ahzab Suresi, 27)
Allah, suçlu-günahkarlar istemese de, hakkı (hak olarak) Kendi kelimeleriyle gerçekleştirecektir. (Yunus Suresi, 82)
Onlar ki, yeryüzünde kendilerini yerleştirir, iktidar sahibi kılarsak, dosdoğru namazı kılarlar, zekatı verirler, ma'rufu emrederler, münkerden sakındırırlar. Bütün işlerin sonu Allah'a aittir. (Hac Suresi, 41)
Gevşemeyin, üzülmeyin; eğer (gerçekten) iman etmişseniz en üstün olan sizlersiniz. (Al-i İmran Suresi, 139)
 
NUR SURESİ, 55. AYETİN TEFSİRİ
Allah içinizden iman edenlere ve salih amelde bulunanlara vaadetmiştir: Hiç şüphesiz onlardan öncekileri nasıl 'güç ve iktidar sahibi' kıldıysa, onları da yeryüzünde 'güç ve iktidar sahibi' kılacak, kendileri için seçip beğendiği dinlerini kendilerine yerleşik kılıp sağlamlaştıracak ve onları korkularından sonra güvenliğe çevirecektir... (Nur Suresi, 55)
vaadallâhu (vaade allâhu): Allah vaad etti

Kuran'ın birçok ayetinde bildirildiği gibi Allah'ın vaadi haktır ve Allah vaadinden dönmeyendir.

fî el ardı: 
yeryüzünde 

Tüm yeryüzüne, istisna olmadan her yere hakim olunması.

le yestahlifenne-hum: 
onları mutlaka halife tayin edecek 

Halife kelimesinin sözlük anlamı:
 Allah'ı "Hakimiyet'in Mutlak ve Yegane Sahibi" kabul ederek, O'nun verdiği güç ve yetkiyi O'nun koyduğu yasalara uygunluk içinde kullanmak.

Ayette salih müminlerin hükümranlığı, üstünlüğü, galibiyeti ve hakimiyeti anlamında kullanılmaktadır. Yüce Allah'ın istediği sistemi kursunlar, O'nun dilediği adil düzeni uygulasınlar ve yüce Allah'ın yarattığı günden itibaren kendilerine belirlediği olgunluk düzeyine insanlığı ulaştırsınlar diye onları da yeryüzüne egemen kılacağını söz vermiştir.

Onlardan öncekileri nasıl 'güç ve iktidar sahibi' kıldıysa, onları da yeryüzünde 'güç ve iktidar sahibi' kılacak


Lafzen, “onları yeryüzünde işbaşına getireceğine” -yani, onların güç ve emniyet kazanmalarını sağlayıp böylece tüm dünyaya hakim duruma getireceğine.
Farklı tefsirler:
Kendilerinden önce geçenleri egemen kıldığı gibi onları da yeryüzünde mutlaka egemen kılacağına (Diyanet İşleri tefsiri)
Kendilerinden öncekileri sahip ve hakim kıldığı gibi, kendilerini de yeryüzüne sahip ve hakim kılacağını (Elmalılı Hamdi Yazır tefsiri)

ve leyumekkinenne lehum dînehumullezîrtedâ:
 Kendileri için seçtiği dinlerini sarsılmaz temellere oturtacağını vaadetti 

Dinin yeryüzünde sağlam temellere oturması; kalplere yerleşmesi, hayatı düzenleyip yönlendirecek konuma gelmesi ile gerçekleşir. Şu halde yüce Allah onları yeryüzüne egemen kılmayı ve kendileri için seçtiği dinin hükümran olmasını vaadetmiştir.
Vaadallâhullezîne âmenû minkum ve amilûs sâlihâti leyestahlifennehum fil ardı kemestahlefellezîne min kablihim, ve leyumekkinenne lehum dînehumullezîrtedâ lehum ve le yubeddilennehum min ba’di havfihim emnâ(emnen), ya’budûnenî lâ yuşrikûne bî şey’â(şey’en), ve men kefere ba’de zâlike fe ulâike humul fâsikûn(fâsikûne).
1.vaadallâhu (vaade allâhu): Allah vaadetti
2.ellezîne amenû: Allah'a ulaşmayı dileyenler, âmenû olanlar
3.min-kum: sizden
4.ve amilû es sâlihâti: ve salih amel (nefs tezkiyesi) işlediler
5.le yestahlifenne-hum: onları mutlaka halife tayin edecek
6.fî el ardı: yeryüzünde
7.kemestahlefellezîne (kemâ istahlefe ellezîne): halife tayin ettiğimiz kimseler gibi
8.min kabli-him: onlardan önce
9.ve le yumekkinenne: ve mutlaka sağlamlaştıracak
10.lehum: onlara, onlar için
11.dîne-hum: onların dîni
12.ellezî irtedâ: ki onu seçti, razı oldu, hoşnut oldu
13.lehum: onlar için, onlara
14.ve le yubeddilenne-hum: ve onlara mutlaka çevirecek
15.min ba'di: sonra
16.havfi-him: (onların) korkuları
17.emnen: emniyet, güven
18.ya'budûne-nî: bana kul olurlar
19.lâ yuşrikûne: şirk koşmazlar
20.bî şey'en: bir şeyi
21.ve men: ve kim
22.kefere: örttü, inkâr etti
23.ba'de: sonra
24.zâlike: bu
25.fe ulâike: işte onlar
26.hum: onlar
27.el fâsikûne: fasıklar
 
SAFF SURESİ, 13. AYETİN TEFSİRİ
"Ve seveceğiniz bir başka (nimet) daha var: Allah'tan 'yardım ve zafer (nusret)' ve yakın bir fetih.
Mü'minleri müjdele". (Saff Suresi, 13)
nasrun mina(A)llâhi 

Nusrat: Yardım. Cenab-ı Hakkın yardımı, hususen ruhani muavenet. Zafer, galebe, fetih, üstünlük, başarı, düşmana gâlib olmak.

ve fethun karrîb(un)


Karib: Çok yakın
BİR SONRAKİ AYETTE İSE HZ. İSA (AS)'IN HAVARİLERİNDEN BAHSEDİLMEKTE, AYETİN SONUNDA  DA "Sonunda Biz de iman edenleri düşmanlarına karşı destekledik, onlar da üstün geldiler" BUYRULMAKTADIR.
Ey iman edenler, Allah'ın yardımcıları olun: Meryem oğlu İsa'nın havarilere: 'Allah'a (yönelirken) benim yardımcılarım kimlerdir?' demesi gibi. Havariler de demişlerdi ki: 'Allah'ın yardımcıları bizleriz.' Böylece İsrailoğullarından bir topluluk iman etmiş, bir topluluk inkâr etmişti. Sonunda Biz iman edenleri düşmanlarına karşı destekledik, onlar da üstün geldiler. (Saff Suresi, 14)
"Allah'ın Hz. İsa (as)'a inananları, onu inkar edenler üzerinde galip getireceği; iman edenlerin muhakkak üstün gelecekleri" bildirilmektedir.
Ve uhrâ tuhıbbûnehâ, nasrun minallâhi ve fethun karîb(karîbun), ve beşşiril mû’minîn(mû’minîne).
1.ve uhrâ: ve diğer, başka
2.tuhıbbûne-hâ: onu seversiniz
3.nasrun: yardım
4.min allâhi: Allah'tan
5.ve fethun: ve fetih
6.karîbun: yakın
7.ve beşşiri: ve müjdele
8.el mû'minîne: mü'minler
İTTİHAD-I İSLAM
Allah tarih boyunca her kavmi lideriyle, önderiyle birlikte yaratmıştır. Bu, Adetullah'ın gereğidir. Hz. Nuh (as), Hz. İbrahim (as), Hz. Musa (as), Hz. Yusuf (as), Hz. İsa (as) ve Hz. Muhammed (sav) döneminde iman edenlerin önderi olarak Allah'ın mübarek elçileri İslam toplumlarının başında olmuştur. Hz. Talut döneminde, Hz. Zülkarneyn döneminde de Müslümanların hep bir lideri olmuştur. Peygamberimiz (sav)'in ardından da Müslümanlar yakın tarihe kadar hiç başsız kalmamışlardır. Bu dönemde Müslümanların manevi bir liderinin olmaması, Allah'ın takdir ettiği Hz. Mehdi (as)'ın geliş alametlerinden birisidir. Ancak Allah kaderde İslam toplumu için bir güzellik takdir etmiş ve manevi önderleri olmadan geçen bu dönemin ardından onları çok üstün ahlaklı, çok mübarek, sevgi ve şefkat dolu, Müslümanlara çok düşkün, hamiyeti İslamiyesi çok kuvvetli bir zatla, yani Hz. Mehdi (as)'la müjdelemiştir. Yaklaşık 1.5 asırdır başsız olan İslam alemi, Allah'ın takdir ettiği kaderin gereği olarak, bu yüzyılda Hz. Mehdi (as)'ın manevi önderliği altında birleşecektir.
Aşağıda Kuran'da yer alan birlik ayetlerinden bazıları yer almaktadır:
Allah'ın ipine hepiniz sımsıkı sarılın. Dağılıp ayrılmayın. Ve Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani siz düşmanlar idiniz. O, kalplerinizin arasını uzlaştırıp-ısındırdı ve siz O'nun nimetiyle kardeşler olarak sabahladınız. Yine siz, tam ateş çukurunun kıyısındayken, oradan sizi kurtardı. Umulur ki hidayete erersiniz diye, Allah, size ayetlerini böyle açıklar.  (Al-i İmran Suresi, 103)
Ve haklarına tecavüz edildiği zaman, birlik olup karşı koyanlardır. (Şura Suresi, 39)
Şüphesiz Allah, Kendi yolunda, sanki birbirlerine kenetlenmiş bir bina gibi saf bağlayarak cehd edenleri (mücadele edenleri) sever. (Saff Suresi, 4)
Mü'minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını bulup-düzeltin ve Allah'tan korkup-sakının; umulur ki esirgenirsiniz. (Hucurat Suresi, 10)
İnkar edenler birbirlerinin velileridir. Eğer siz bunu yapmazsanız (birbirinize yardım etmez ve dost olmazsanız) yeryüzünde bir fitne ve büyük bir bozgunculuk (fesat) olur. (Enfal Suresi, 73)
Allah'a ve Resûlü'ne itaat edin ve çekişip birbirinize düşmeyin, çözülüp yılgınlaşırsınız, gücünüz gider. Sabredin. Şüphesiz Allah, sabredenlerle beraberdir. (Enfal Suresi, 46)
O: "Dini dosdoğru ayakta tutun ve onda ayrılığa düşmeyin" diye dinden Nuh'a vasiyet ettiğini ve sana vahyettiğimizi, İbrahim'e, Musa'ya ve İsa'ya vasiyet ettiğimizi sizin için de teşri' etti (bir şeriat kıldı). Senin kendilerini çağırdığın şey, müşriklere ağır geldi. Allah, dilediğini buna seçer ve içten Kendisi'ne yöneleni hidayete erdirir. (Şura Suresi, 13)
Mü'minlerden iki topluluk çarpışacak olursa, aralarını bulup-düzeltin. Şayet biri diğerine tecavüzde bulunacak olursa, artık tecavüzde bulunanla, Allah'ın emrine dönünceye kadar savaşın; eğer sonunda (Allah'ın emrini kabul edip) dönerse, bu durumda adaletle aralarını bulun ve (her konuda) adil davranın. Şüphesiz Allah, adil olanları sever. (Hucurat Suresi, 9)

Dünyadaki zulmün durmasını isteyen Müslümanların yapmaları gereken can-ı gönülden İttihad-ı İslam'ı istemektir 

Allah Kuran’ın pek çok ayetinde müminlerin birbirlerinin velileri olduklarını bildirmiştir. “Veli” kelimesinin anlamı dost, koruyucu, yardımcı ve destekçidir. Buna göre Müslümanların birbirlerini dost edinmeleri, birbirlerini korumaları ve birbirlerine destek olmaları Allah’ın onlara bir emridir. 
Allah bir ayetinde müminlerin birbirlerini veli edinmeleri geretiğini şöyle belirtmektedir: 
Sizin dostunuz (veliniz), ancak Allah, O'nun elçisi, rüku ediciler olarak namaz kılan ve zekatı veren mü'minlerdir. (Maide Suresi, 55) 
Bir sonraki ayette ise Allah müminlerin birbirlerini dost ve veli edinmeleri durumunda inkarcılara karşı sürdürdükleri fikri mücadelede mutlaka galip geleceklerini şöyle bildirmektedir: 
Kim Allah'ı, Resûlü’nü ve iman edenleri dost (veli) edinirse, hiç şüphe yok, galip gelecek olanlar Allah'ın taraftarlarıdır. (Maide Suresi, 56) 
Bu ayetten ve Kuran’ın daha pek çok ayetinden anlaşılmaktadır ki, müminler birbirlerini sevip dost edinirlerse, birbirlerine destek olurlarsa inkarcıların inananlara uyguladıkları kötülüklere kesin olarak son verecek ve Allah’ın emrettiği güzel ahlakı yeryüzünde yerleşik kılacaklardır. Açıktır ki, günümüzde dünyanın pek çok yerinde yaşanan adaletsizlikleri, zulüm ve haksızlıkları durduracak şey tüm Müslümanların birbirlerini kardeşçe kucaklamaları, aralarındaki uzaklıkları ortadan kaldırarak bir an önce birleşmeleri ve İttihad-ı İslam’ı oluşturmalarıdır. Müminlerin birlik olmama durumunda meydana gelecek ortamı ise Allah bir ayetinde şöyle haber vermektedir: 
İnkar edenler birbirlerinin velileridir. Eğer siz bunu yapmazsanız (birbirinize yardım etmez ve dost olmazsanız) yeryüzünde bir fitne ve büyük bir bozgunculuk (fesat) olur. (Enfal Suresi, 73) 
Hiç şüphe yok ki Allah’tan korkan, vicdan sahibi hiçbir Müslüman, kardeşlerinden yüz çevirmenin ve kardeşleriyle birlik olmamanın karşılığında ortaya çıkan kargaşanın ve zulüm dolu ortamın oluşturduğu fitnenin vebali yüklenmek istemez. Ne var ki Müslümanların birleşmesi için gayret etmeyen herkes şahit olduğu acılardan, zulüm ve haksızlıklardan, savaşlardan sorumlu olacaktır. 

Zulmün durmasını isteyen kardeşlerimiz “Ya Rabbi, İttihad-ı İslam’ı bir an önce meydana getir” diye dua etmelidirler 
Allah’ı, Peygamber Efendimiz (sav)’i ve mümin kardeşlerini seven her Müslüman, dünyanın dört bir yanında esaret altında yaşayan milyonlarca mazlum insanın, zulüm gören, işkenceye uğrayan, evlerinden sürülen, yokluk içinde yaşamak zorunda bırakılan kardeşlerinin sorumluluğunu üzerinde hissetmeli ve onların huzur ve güvenliğe kavuşmaları için İslam dünyasının bir an önce birleşmesini istemelidir. Nitekim mağdur olan kardeşlerimizi içinde bulundukları durumdan kurtarmanın en kısa, en etkili, en kesin yolu İttihad-ı İslam’ın sağlanmasıdır. 
Müslüman dünyasının kurtuluşu için İttihad-ı İslam’ı isteyen kardeşlerimiz “Ya Rabbi, İttihad-ı İslam’ı bir an önce meydana getir”, “İttihad-ı İslam’ı hemen oluştur” diye Allah’a dua etmelidirler. Allah müminlerin dualarına icabet edendir. Bu güzel ve hayırlı duayı yapan kardeşlerimiz inşaAllah kısa süre sonra dualarının gerçekleştiğini göreceklerdir. Israrla bu duayı yapan, bu duaya ilişkin faaliyetlerde bulunan müminler hiç kuşkusuz büyük bir sevap işlemiş olacaklardır.